www.kriminoloji.com
SUÇ
NEDENLERİ
Prof.Dr. R. Füsun
SOKULLU-AKINCI[1]
© www.kriminoloji.com 2002
C)
SOSYOLOJİK
TEORİLER:
Adolphe Quetelet Belçikalı bir istatistikçi olup, ilk “sosyal
kriminolog” olarak adlandırılmaktadır. 1836 yılında Quetelet, “Toplum suçu
hazırlar, Suçlu ise ancak bir araçtır” demiştir. Daha sonra, Von Liszt, Van
Hamel ve Prins, suçluluğun sosyolojik nedenlerine eğilmişlerdir.[2] Sosyolojik
teorileri suçluluğun temelinin kültür çatışması olduğu varsayımından hareket
ederek, sosyal ve kültürel çevredeki kriminolojen koşulları incelerler. Dış
faktörleri, yani sosyal sınıf, politik, coğrafi ve çevresel yapıların suçluluğu
nasıl etkilediği açıklarlar.[3] Sosyolojik
teorilerin pek çoğunda bireysel farklılık değişkenleri üzerinde durulmaz,
yalnızca dış faktörlere ağırlık verilir. Bireylerin tümünün suç riski olan
nüfus grubu içinde değerlendirmesi yapılır, zira sosyal ve kültürel koşullar
birleşip de, bazı grupların hukuk normlarını ve yasakları onaylaması azalınca
riskli gruplar ortaya çıkar.
Sosyolojik teoriler iki bölümde incelenebilir: Yapısal
(structural) teoriler, alt-kültür teorileri.
1)
Yapısal
Teoriler:
a)
Aykırı Fırsatlar Teorisi
Bu teori Richard Cloward taradından 1959 yılında yazdığı bir
makalede ortaya atılmış ve daha sonra 1960 yılında Lloyd Ohlin ile birlikte
yazdığı “Suçluluk ve Fırsat” adlı eserde geliştirilmiştir.[4] Yazarlar anomi kavramını, Sutherland’ın
aykırılıkların birleşmesi[5] ilkesi ile
bağdaştırmaya çalışmışlardır. Bu teori bireyin sosyal yapı içindeki yerini
vurgular.[6]
Tanınmış Fransız sosyologu Emile Durkheim’a göre, ahlaki
yükümlülükler ve sosyal kurallar olmazsa, yaşam çekilmez hale gelir ve anomi
ile sonuçlanır. Anomi bir kuralsızlık, normsuzluk duygusu olup, intihar ve suç
gibi yıkıcı davranışları sonuçlar. Sınırlandırılmamış istekler ve davranışlar,
önemli sosyal normlardan sapmayı sonuçlar.[7]
Çağdaş sosyologlar, Durkheim’ın anomi teorisine daha sınırlı
anlam vermektedirler. Toplum birbiri ile çatışan istekleri olan bireylerle
doludur. Bunların sınırlı araçlarıyla, bu sayıca çok amaçlara ulaşmaya
çalışmaları anomiye yol açar. Toplumun marazi bir durumu olan anomi,
standartların yokluğu, apati (kayıtsızlık), kargaşa, düş kırıklığı,
yabancılaşma ve ümitsizlik gibi belirtilerle kendini gösterir.[8]
Parsons, anominin, kurumsallaşmanın anti-tezi olduğunu
belirtmekte ve bunu karşılıklı etkileşim (enteraksiyon) sürecinin yapısal
bütünlüğünün yokluğu yada diğer bir ifade ile normatif düzenin tamamen çöküşü
olarak tanımlamaktadır.[9]
Bazı davranış bilimciler ise anomiyi, bunalım, yabancılaşma,
yeis, endişe ve kültür yalnızlığı olarak belirtmektedirler.[10]
Merton ise, gerçekleştirilemeyen istek ve arzular kişilerde
sapıcı davranışa ve topluma hakim olan ahlakın reddine, anomiye yol açar
demektedir.[11] Gerçekten de,
yasal fırsatlara ulaşabilmek için çok sayıda engel bulunmaktadır, mesela alt
sınıfların amaçlarına ulaşabilmeleri, üst sınıflara doğru hareket edebilmeleri
için kültür farklılıkları, ekonomik terslikler, kaynakların sınırlı olması gibi
engeller bulunmaktadır. Merton, Durkheim’ın anomi teorisinden hareket etmekle
birlikte, sosyal yapının zengin ve mal sahibi olma arzuları gibi, bazı istek ve
tutkuları tahrik ettiğini ve aynı zamanda bunları elde edebilmek için
kullanılacak araçları da yine sosyal yapının sınırlandırdığını belirtmektedir.
Kültür değerleri sistemi, özellikle başarı göstergesi olan bazı amaçları
yüceltirse ve aynı zamanda sosyal yapı, bu amaçlara giden yasal yolları
toplumun büyük bir bölümü için sınırlıyorsa veya kapatıyorsa, sapıcı davranış
geniş ölçüde görülür.[12] Yasal
fırsatlara çok sayıda engel bulunmaktadır. Bu teori düşük gelir sınıflarının
karşılaştığı engellere ağırlık vermektedir. Bunlar kültür farklılıkları,
ekonomik güçlükler ve yukarıya doğru hareket edebilmek için gerekli olan
kaynakların sınırlı olması gibi engellerdir. Eğitim olanaklarının elde
edilebilmesinde sınıflar arasında fırsat farkları bulunmaktadır. Belirli bir eğitimi
ulaşabilmek, pek çok sosyal başarıya götürebilecek bir yoldur. Bunu sağlamak,
özellikle düşük gelir gruplarına mensup gençler için güçtür.[13] Anomi
teorisinden kaynaklanmış olan Cloward ve Ohlin’in aykırı fırsatlar teorisi,
özellikle çocuk suçluluğunu açıklamak için kullanılmıştır. Yukarıda belirtmiş
olduğumuz gibi Cloward ve Ohlin suçlu davranışı, Sutherland’ın ortaya atmış
olduğu aykırılıkların birleşmesi (differential association) kavramı ile
açıklamaktadırlar:[14] Belirli
fırsatlara ulaşabilmek için yasal ve yasal olmayan yollar bulunmaktadır. Yasal
fırsatlar engellendiği zaman, yasal olmayan fırsatlardan yaralanma yoluna
gidilir, bu da suçu doğurur. Bu görüş suçu fonksiyonel ve yararlı olarak
nitelendirmektedir, çünkü yasal amaçlara ulaşabilmek için işlenmektedir.[15]
Fırsatların aykırılığı görüşünün, özellikle çocuk suçluluğunun,
yasal fırsatların artırılması yolu ile önlenmesi görüşünde olan kişiler
arasında çok taraftar bulduğunu belirtmeliyiz. Popüler bir teori olmakla
beraber bazı eksiklikleri bulunmaktadır:
i.
Suçluların tanımı bilimsel değildir. Suçluluk ise, özellikle çocuk
suçluluğu için ileri sürülen gerçekler, araştırmalarla kanıtlanabilmiş
değildir. Yapılmış olan araştırmalar, suçlu çocukların diğer çocuklardan yalnız
eğitim fırsatları açısından değil, başka pek çok bakımından da farklı
olduklarını ortaya koymaktadır. Bunlarda tutum ve yetenek farkları belirgindir.
Okula, öğretmenlere ve sınıf arkadaşlarına karşı olumsuz bir tutum
içindedirler.
ii.
Bu teori, suçu sanki yalnızca düşük gelir sınıflarına özgü bir
olgu gibi göstermektedir. Halbuki bazı suçlar her sınıf insan tarafından
işlenebilir. Örneğin, adam öldürme. Bazı suçlar ise orta ve yüksek gelir sınıf
mensuplarınca işlenirler, örneğin döviz, vergi kaçakçılığı gibi ekonomik
suçlar.
iii.
Teoride mantıki çelişki bulunmaktadır. Teoriye göre yoksul genç,
eğitim fırsatı bulamazsa, düştüğü tatminsizlik ve bunalım nedeniyle suç
işleyecektir. Halbuki orta gelir sınıfına mensup bir gençte bu tür bir bunalım
daha olasıdır, çünkü eğitim onun mensubu olduğu sınıfın beklentisidir ve
değeridir. Bu amaca ulaşmazsa “başarısız” olarak nitelendirecektir. Halbuki
düşük gelir sınıflarında eğitim görmemiş olmak bu şekilde değerlendirilmektedir
iv.
Kullanılan terimlerin yeterli bir tanımı yapılamamıştır. Fırsat,
bunalım, istek ve arzular gibi terimlerin tanımları açık değildir, yetersizdir.
b)
Tepki Teorisi (Reactance Theory)
Bu teoriyi, “Suçlu Çocuklar” (Delinguent Boys) adlı kitabında
Albert Cohen ortaya atmıştır. Cohen’e göre Suç sosyal sınıf farklarından ve
bunun sosyal statüye olan etkilerinden ortaya çıkmıştır. Düşük gelir sınıfına
mensup gençler hep orta sınıf cetveli ile ölçülmekte, orta sınıfın yönettiği
okullarda bu geçlere, orta sınıfın değer ve standartları kabul ettirtmeye
çalışılmakta, bu sınıfın ortaya koyduğu amaçlara ulaşmaları önerilmektedir.
Halbuki düşük gelir sınıfına mensup genç orta sınıf amaçlarına erişebilmek için
yeterli sosyalleşme deneyimlerine ve geçerli bir sosyal statüye sahip
bulunmamaktadır. Bu onda bunalım, tatminsizlik ve kendine olan saygısında azalmaya
yol açar. Orta sınıf standartlarına tepki olarak suç işler. Bu tepki, görünüşte
bir red olup, aslında suçlu bu reddettiklerini içten içe arzulamaktadır.
İşledikleri suçlar bir amaca yönelik değildir. Bunlar genellikle yarar gütmeyen
(non utilitarian)olumsuz nitelikte (negativistik) ve haince işlenmiş
(malicious) suçlardır. Sırf orta sınıfın değerlerine karşı çıkmak için suç
işlemektedirler. Başkalarını rahatsız etmek amacı güderler.[16]
Eleştirisi: Bu
teori bilineni tekrar etmektedir. Gerçekten de insanların adil olmayan ve keyfi
olarak nitelendirdikleri sınırlamalar karşısında düşmanca davranışlar
sergilediklerini inkar etmek mümkün değildir. Ancak aykırı fırsatlar teorisinde
belirttiğimiz gibi tepki teorisini de destekleyecek yeterli araştırma yapılmamıştır.
Örneğin düşük gelir sınıfına mensup gençlerin orta sınıf değerlerine uyum
sağlayamamaları ve bundan dolayı tepki göstermeleri tüm düşük gelir sınıfı
açısından sözkonusu değildir.Öte yandan, yarar gütmeyen, olumsuz ve haince
işlenmiş suçlar da yalnızca bu sınıfa mensup gençlere özgü değildir. Örneğin
Vandalizm suçları orta sınıfa mensup gençlerce de çok miktarda işlenmektedir.
Bu teori Vandalizm ve bir nedeni olmayan nası ızrar gibi suçları açıklamakla
birlikte ekonomik nedenlerle işlenen suçları açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Cohen daha sonra Short ile yazdığı eserinde ekonomik nedenlerle yapılan
hırsızlıkları ve uyuşturucu bağımlılığı ile bağlantılı suçları da bu kapsamda
açıklamaya çalışılmıştır. Ancak bu suçlar yarar gütmeyen suçlar olarak nitelendirilemez,
zira bunlar belirli bir amaca yönelik olarak işlenmektedir.[17]
c)
Çatışma (uyuşmazlık) Teorileri (conflict theories) theories)
Yapısal nitelikteki teoriler, değerler üzerinde uzlaşmış toplum
modellerinden yola çıkmaktadır. Her toplumda, sosyal sistemlerin tümünde,
değerler üzerinde uzlaşma vardır. Bu uzlaşma modeline karşın bir uyuşmazlık
modeli ileri sürülmüştür. Bu uyuşmazlık modelini göre yapılanmış toplumda dört
özellik bulunmaktadır.
i. Her
toplum her zaman değişikliğe maruzdur. Sosyal değişim kaçınılmazdır.
ii. Her
toplumda her zaman sosyal çatışma bulunmaktadır. Bu kaçınılmazdır.
iii. Her
toplumun her kesimi bu değişime katkıda bulunur.
iv. Her
toplum bazı üyelerinin diğerlerini sınırlaması ilkesi üzerine kurulmuştur.[18]
George Vold suçun sosyal çatışmanın bir ürünü, politik ve
sosyal eşitsizliğin bir yansıması olduğunu ileri süren ilk kriminologdur.
Vold’a göre, toplum gruplardan oluşmaktadır. Bu grupların çıkarları ve amaçları
birbiri ile çatışır, yarışır veya aynı doğrultuda olursa gruplar arasında
uyuşmazlık başlar. Gruplar çıkarlarını çok iyi gözetirler ve onları savunmaya
her zaman hazırdırlar. Bir grup durumunu koruyabilmek için ve geliştirebilmek
için diğer sürekli diğer grupları kollamak ve mücadele etmek zorundadır. Vold,
Ceza Hukukundaki uyuşmazlık ve çatışmayı bu şekilde açıklamakta: “kanun yapma,
ihlal etme ve hukukun uygulaması süreci grup çıkarları arasındaki temel ve
köklü çatışma ve uyuşmazlıkları yansıtmaktadır” demektedir. Vold azınlık
gruplarının yasama sürecini etkileyecek güçleri olmadığı için, bunların
davranışlarının genellikle kanunlarda suç olarak tanımlandığını iddia
etmektedir.[19] Ayrıca Austin
Turk[20] ve Richard
Quinney[21] de 60’lı
yıllarda bu görüşü savunmuşlardır. Bu yazarlar Dahrendorf’un “Endüstri Toplumunda
Sınıflar ve Sınıf Uyuşmazlıkları” adlı eserinde etkilenmişlerdir. Dahrendorf
toplumdaki tabakalaşmadan söz etmekte, fakat bu tabakalaşmayı ekonomik
sınıflara dayandırmakta, yetkinin farklı ellerde bulunması ile açıklamaktadır.
Bugünkü toplumda yetkiyi ellerinde tutanlar (yönetenler) ve buna uyanlar
(yönetilenler) olmak üzere iki grup insan bulunmaktadır.[22]
Austin Turk de, “Suçluluk ve Hukuk Düzeni” adlı kitabında suçun
yetkiler arasındaki rol farklarından ortaya çıktığını savunmaktadır. Yani yönetenler
ve yönetilenler arasındaki ilişki bir kopukluk ve aksama bulunmaktadır. Hukukun
ihlal edilmesi yani suç işlenmesi, otoritenin başarısız olduğunu gösterir.
Suçlu statüsü, normlara karşı direnen kişilere verilir. Turk’e göre sosyal
düzen, toplumu kontrol altında tutmak isteyen güçlü grupların ürünüdür. Bu
kontrol o grupların değerlerinin kanunlara konulmasını ve bu kanunların
uygulanmasını sağlar.[23]
Richard Quinney de hukuk düzenine ilişkin bu nitelikte bazı
kitaplar yazmış, bunlarda suçun ekonomik sınıf mücadelesinin bir ürünü olduğunu
ileri sürmüştür. Quinney’e göre, suçun bireysel nitelikte sapıcı bir eylem
olduğunu söylemek hayaldir. Suç yetkili kişilerin bir davranışa vermiş
oldukları bir tanımdır.[24]
Eleştirisi: Bu
teorinin suçluyu tek başına değil yaşadığı toplum içinde değerlendirmesi olumlu
bir yaklaşımdır. Patolojik ve anomik bireyler değil, kuramsal ve sosyal yapılar
arasındaki karmaşık etkiler incelenmektedir.
Öte yandan Quinney kendi içinde çelişkilere düşmekte, örneğin
ekonomik elit (seçkinler) yada egemen sınıfların işledikleri suçları izah
edememektedir. Suçlunun yaşadığı toplumla birlikte değerlendirilmesi olumlu bir
yaklaşım ise de bu tek yönlü, tek boyutlu yapılmamalıdır. Ayrıca suçlunun
bireysel özelliklerini de gözden uzak tutmamalıdır.
2)
Alt-Kültür
Teorileri:
a)
Genel Olarak
Sosyal bir sistem içinde, özellikle iş bölümünün aşırı bir
şekilde belirgin olduğu toplumlarda kültür eşit olarak yaygın değildir. Bundan
dolayı sosyologlar, toplumun alt toplumlardan oluştuğunu belirtmektedirler.[25] Tüm toplun
içinde yer alan bazı alt-toplumlarda kültür farklılıklarının oluştuğunu
görmekteyiz. Belirli meslekler ve sosyal kategoriler içinde ortaya çıkan bu
farklı kültürler tüm kültürün içinde yer alan-alt kültürler olarak
adlandırılmaktadır.[26] Alt-kültür
kısaca, toplumdaki belirli bir gruba özgü anlamlar, değerler ve davranış
biçimleri olarak tanımlanabilir.[27]
Alt-kültür ve egemen kültür arasındaki farklılık ve bütünleşme
derecesi alt-kültürde normatif bir izolasyon ve dayanışmaya yol açar.[28] Tüm kültürden
farklı değerlerle belirginleşen bir alt-kültürün varlığı bazen patlayıcı ve tüm
kültüre zarar verici olmakla beraber bazen de tüm kültür tarafından tolere
edilmiş olabilir.[29]
Suçun nedenlerini alt-kültüre bağlayan teorilere gelince bunlar
belirli alt-kültüre mensup olmanın, kişiyi belirli amaçlara yönelteceğini ve
bunlarında da hukuka aykırı olabileceğini, suç niteliği taşıyabileceğini ileri
sürmektedirler.[30]
Örneğin üç tür suç çetesi alt-kültürü bulunmaktadır:
i. İyi
entegre olmuş, bütünleşmiş toplumlarda çeteler adeta, erişkinlerin organize
suçluluk faaliyetleri için staj grubudur. Öncelik kâr getiren faaliyetlere
verilir ve şiddete pek az rastlanır. Buna suçlu alt-kültürü denir.
ii. Zamanla
bu gruplarda uyuşturucu maddelere yönelme söz konusudur ve bu maddeleri
sağlamak için para kazanmağa yönelik faaliyetlerde bulunurlar.
iii. Bütünleşmemiş
toplumlarda ise bu gibi iyi organize olmuş yapı bulunmamaktadır ve gençler
üzerinde zayıf bir toplumsal kontrol vardır. bu tür toplumlarda ki çete
alt-kültürü aşırı davranışlar sergiler. Burada ilk amaç “saygı” sağlamaktadır.
Bunun için şiddet, mal tahribi gibi davranışlarda bulunurlar.[31]
Halbuki yapısal teoriler, toplumun yapısının, sınıflararası
farklılıkların suçu yarattığını savunmaktadır. Cohen de çete alt-kültürünü incelemiş
ve bunları, yarar gütmeyen, olumsuz ve haince olarak tanımlamaktadır. Örneğin
çalmanın nedeninin çete içinde itibar kazanmak, başkalarına üzüntü vermekten
mutluluk duymak ve özellikle orta sınıf değerleri karşı çıkma olduğunu
belirmektedir. Cohen çete mensuplarının kısa mutluluk peşinde olduklarını, grup
dışında olanlara karşı düşmanca davrandıklarını da gözlemlemiştir. Çete
alt-kültürünün oluşma nedeni olarak Cohen herkesin sosyal statü özlemi içinde
olduğunu ancak bazı kimselerin toplumdaki yerleri itibarı ile bu statüye
erişemediklerini söylemektedir. Örneğin alt sınıflara mensup çocukların maddi
ve sembolik olanakları yoktur. Bunun sonucunda statü gerilimi yaşarlar. Bu
problemin çözümünü hep birlikte arar, aralarında yeni statü kriterleri oluştururlar,
yani bir suç alt-kültürü yaratırlar.[32]
b)
İlgi Odakları Teorisi
Miller’in ilgi odakları (Theory of Focal Concerns) teorisi
düşük gelirlilerin suçluluğunu söyle açıklamaktadır: “Düşük gelir sınıfının
kültürü suç doğurur, çünkü standartları ve ilgi odakları orta sınıfın
odaklarından kaynaklanmış olan bazı hukuk normlarını ihlal etmektedir. Düşük
gelir sınıfının ilgi odakları; tedirginlik, sertlik, açıkgözlük, heyecan,
kadercilik, başına buyruk olma. Açıkgözlük, başkalarını atlatabilme, onları
kandırarak para kazanma; heyecan, tehlike, risk, değişiklik, faal olma;
kadercilik ise şansa ve talihe inanmak; başına buyruk olma ise herhangi bir
sınırlamayı kabul etmemek anlamına gelmektedir. Kişi çevresiyle
özdeşleşebilmek, çevresince kabul edilmek, bir statüye, prestije sahip
olabilmek için bu özellikleri benimsemek zorundadır. Öte yan dan bunları
yaparken suç işlemesi kaçınılmazdır.[33]
Eleştirisi: Bu
teoriler ancak sınırlı sayıda suçları açıklayabilmektedir. Sosyal bakımdan
dezavantajları olmayan bireylerin niçin suç işlediğini açıklayamamaktadır.
Ayrıca temel kavramlar iyi şekilde tanımlanmamış olup, kültür standartlarının
nasıl oluştuğu, nesilden nesile nasıl geçtiği açıklanamamaktadır. Hatta bazı
eleştirmenler, gruplar ve onların değerleri arasında temel bazı farklılıkların
bulunduğu inkar etmektedirler. Alt-kültürlerin varlığını kabul edenler de,
bunların zaman içinde önemli ölçüde değiştiğini söylemektedir.
DİPNOTLAR:
[1]
Prof.Dr. R.Füsun SOKULLU-AKINCI’nın “KRİMİNOLOJİ” kitabından alınmıştır.
İstanbul, 1994.
[2]
Martin-Fitzpatrick, 47.
[3]
Nietzel, 51.
[4]
Williams-McShane, 75.
[5]
Sutherland, Principles of Criminology, Philedelphia, 1947, 7.
[6]
Williams-McShane, 76.
[7]
Durkheim, The Division of Labor in Society, çev.Simpson, New York 1933,353-373
(Division of Labor); Durkheim, Suicide, çev, Spaulding-Simpson, New York, 1951,
241-276.
[8]
Merton, The Sociology of Science, Chicago, 1973, 32 (Sociology of Science);
Merton, Social Structure and Anomie, Social Theory and Social Structure, c.III,
İllinois, 1957, 131-194 (Social Theory).
[9]
Parson, The Social System, New York, 1965, 192, (39.dipnotu)
[10]
Neiderhoffer, Behind The Sheild, The Police in Urban Society New York, 1966,
95-108.
[11]
Merton, Sociology of Science, 321; Merton, Social Theory, 131-194.
[12]
Merton, Social Theory, 146.
[13]
Martin-Fitzpatrick, 64.
[14]
Sutherland, 7.
[15]
Williams-McShane, 75; Martin-Fitzpatrick, 66.
[16]
Martin-Fitzpatrick, 65.
[17]
Nietzel, 60.
[18]
Nietzel, 60-61.
[19]
Vold, Theoritical Criminology, New York, 1958, 274.
[20]
Turk, Criminality and Legal Order, Chicago, 1969.
[21]
Quinney, Critique of Legal Order, Boston, 1974.
[22]
Dahrendorf, Class and Class Conflict in an İndustrial Society, London, 1959.
[23]
Turk, 35.
[24]
Quinney, 27.
[25]
Fine-Kleinman, Rethinking Subculture, American Journal of Sociology, c.85,
no.1, 1979, 1
[26]
Radelet-Reed, The Police and the Community, Colifornia, 1977, 111.
[27]
Fine-Kleinman, 7; Radelet-Reed, 111.
[28]
Erdoğan, Kültürün Yönetim Fonksiyonlarının Uygulanmasına Etkisi, İstanbul,
1975, 16.
[29]
Szabo, Police, Culture et Société, Montreal, 1974, 66.
[30]
Nietzel, 64.
[31]
Williams-McShane, 76.
[32]
Cohen, 27, 129.