www.kriminoloji.com
SUÇUN NEDENLERİ – SUÇ ETOLOJİSİ
Prof.Dr.
Timur DEMİRBAŞ[1]
© www.kriminoloji.com 2002
I. BİYOLOJİK TEORİLER (SUÇUN FİZİKİ-ANTROPOLOJİK-BİYOLOJİK YANI)
A)
Fiziki Coğrafya:
Burada
kartografik (coğrafi) görüşten
bahsetmek gerekir; bu görüş, suçu sosyal koşulların gerekli ifadesi olarak
görmekle beraber, coğrafi faktörlerin suçlu davranış üzerinde etkileri kabul
etmektedir. Bu faktörler, iklim (sıcaklık,nem,barometrik basınç), topograf,
doğal kaynaklar ve yerleşimdir. Kartografik görüş, bazen ekolojik görüş olarak
da belirtilir. Sistematik olarak ilk ekolojik çalışmalar Fransa’da Guerry ve
Belçika’da Quetelet tarafından yapılmıştır[2].
Nüfusun
yer dağılımının sosyal görüşlerinin tersine fiziki coğrafya veya
biyolojinin sosyal olmayan fiziki
görünüşleri bu yüzyılın başında çeşitli yayınlara rağmen çağdaş kriminolojide
ihmal edilmiştir. Belki eski yazarlar bunun anlamını, suçlu davranışın nedeni
olarak abartma eğiliminde olmuşlardır. Bonger, Herodot’un tarihsel gelişimi,
Montesquieu ve Quetelet üzerine, Roesner’e kadar kısa tasvirler yapmıştır. Fiziki
çevrenin kriminolojik önemi, esaslı olarak ülkenin iklimi bakımından, hava ve
mevsimler üzerine araştırılmıştır. Quetelet, Guerry de Champneuf, Lombroso,
Feri, Aschaffenburg ve diğerleri, Fransa, İtalya ve Almanya’da mala karşı
suçların soğuk yerlerde ve kışın artmasına karşın, sıcak yerlerde ve sıcak
aylarda kişilere karşı suçların daha sık olduğu istatistiki olarak ortaya
koymaya çalışmışlardır. Lombroso bu konuyu yeterince önemli kabul ettiğinden,
“Suçun Nedenleri ve Mücadelesi” isimli eserinin ilk kısmını buna adamıştır[3].
Wolfgang,
1948-1952 yılları için Filedelfiya’da cinayet üzerine yaptığı araştırmada,
soğuk ve sıcak aylar arasında önemli bir fark keşfetmedi. Bu, suçlu davranışlar
üzerinde iklim koşullarının kesin etkisiz olduğu sonucunu doğurmaz. Eski
yazarların çalışmalarına esas olan şartlar, açıkça cinsi veya diğer tarzda
insani duygusal heyecanların ve maddi ihtiyaçların suçlu hareketler şeklinde,
mevcut istatistiklerde ne açıkça ispat edilebilir, nede çürütülebilir olduğunu
söyleyebiliriz. İklim etkileri sadece oluşum etkileri vasıtasıyla
örtülemeyebilir, bilakis kültürel etkiler çok sayıda ve kuvvetli olabilir.
İklim ve coğrafi durum, fizyolojik fonksiyonları ve kültürel verimleri tahrik
edebilir, aksi takdirde kültür her yerde değişmez ve aynı olurdu[4].
B)
Suçu Beden Yapılarındaki Farklılıklara Dayandıran Teoriler:
Tarihsel
olarak fiziki özellikler ve şekil
bozukluklarının kişinin şeytani niteliklerini gösterdiğini iddia etmiştir.
Nitekim Ortaçağda kanunlar, suç zanlıları arasında en çirkin olanın suçlu olma
ihtimalinin fazla olduğunu belirlemekteydiler. İlk olarak Giambattista della
Porta (1535-1615), insan fizyonomi okulunu kurarak, insan davranışları ile yüz
özellikleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. Ona göre, hırsız, geniş dudaklı
ve sert bakışlıdır. Porta’nın görüşleri aşağı yukarı 200 yıl sonra, İsveçli
Johann Kapsar Lavater (1741-1801) tarafından tekrar ele alınmıştır. Tüm bu
görüşler Fransız Joseph Gall (1758-1828), Johann Kapsar Spurzheim (1776-1832)
ve Charles Caldwell (1772-1853) tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Onlara göre, beyin dokusu ve hücreleri ile beyindeki girinti ve çıkıntılar,
insan davranışını düzenler[5].
Beden
yapısı ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkiler konusundaki düşünceleri ilk
sistemleştiren Dr. Gall’dir. Prenolojinin (kafatası bilimi) kurucularından Dr.
Gall, kişilik ile ilgili çeşitli özellik ve fonksiyonların beyinde belirli
merkezleri olduğu şeklinde bir varsayımı kabul etmiş ve bütün beyinin
topografyasını çıkarmıştır. Beyindeki bu merkezlerin iyi gelişmiş olması, bu
özellik ve fonksiyonların kuvvetli olması şeklinde anlaşılmıştır. Beynin bu
merkezlerinin kafatasına da etki yapıp, orada da bir takım çıkıntı veya
girintilere yol açacağı tabii sayılmıştır. Kafatasındaki çıkıntı, düzlük ve
girintilerin incelenmesi ile kişilik özellikleri hakkında fikir sahibi
olunacağı belirtilmiştir. Buna göre kafatasının arka kısmında belirli bir
çıkıntı olanların maddi zevklere düşkün; alınlarının yukarı kısmı çıkıntılı
olanların ise, mal ve mülkiyet arzularının kuvvetli olduğu ileri sürülmüştür[6]. Avusturyalı bir
anatomi uzmanı olan Dr. Gall, yaşamının yirmi yılını akıl hastaları ve
mahkumlar arasında dolaşıp, anların kafa şekillerini çizerek geçirmiştir. Dr.
Gall’e göre; a) beyin düşüncenin merkezidir. b) beynin farklı bölgeleri,
değişik davranışları yönlendirir. c) beynin daha önemli kısımları nispi olarak
daha küçüktür. d) kafatası beyin korteksini kaplar ve orantısız öneme göre,
kafatasında eş anlamlı çıkıntılar olur[7].
Bir
suçluluk teorisinin formüle edilmesinin en eski teşebbüsüne biyolojik açıklama
modelleri dahildir. Burada, kesin anlamda formüle edilmiş teoriyle değil,
bilakis suçluluğu, suçludaki biyolojik gerçeklere geri götürme teşebbüsü ile
ilgilidir. Deneme zamanın akışıyla değişmiş, belirli bakışların vurgulamaları
zayıflamıştır. Lombroso’nun öğretisinin çıkış noktası genetik şarta bağlı
suçluluk, yani doğuştan suçluluk idi. Her şeyden önce Lyon okulu olmak üzere
yöneltilen yoğun eleştiri üzerine, Lombroso’nun kendisi bile doğuştan suçluluk
teorisini yumuşatmış ve keşfedilen suçluların yarısının doğuştan suçlu
olmadığını itiraf egtmiştir; buna rağmen, suçluluğun biyolojik açıklanması
teorisini temsil etmeye devam etmiştir.
Şüphesiz bu görüş geleneksiz değildi. Lombroso’dan öncede, suçluluk ile
bedensel durum arasında bağıntı kurulmakla birlikte, Lombroso ilk defa
biyolojik şartı açıkça ortaya koyan kişidir. Tabii olarak suçluluk, bu şekilde
kalıtımsal olarak geçmez, kişiyle birlikte doğmayabilen bir davranıştır ve
davranışın kendisi değil, bir davranışa eğilim kalıtımsal olarak geçebilir. Bu
yüzden kim bir biyolojik şartlı suçtan söz ederse, ilgili insanın biyolojik
durum vasıtasıyla suça şekillenen bir davranış içerisinde olduğu düşünülebilir.
Zamanın akışı içerisinde, suçun biyolojik olarak açıklanması içerik olarak
farklı düşünülmüştür. Lombroso’ya göre, doğuştan suçlu, genetik olarak
belirlenmiş, suçlu hareketler icra eden insanlardır. Şüphesiz biyolojik şartın
bu daraltılmış kavramı nisbileştirilir ve tek tek biyolojik özelliklerle
sınırlandırılır. Charles Darwin’in (1809-1882) etkisi altında kalmış olan
Lombroso’ya göre suçlu, normal insanlara göre, en aşağı gelişim aşamasında
duran atavistik (soya çeken) bir insandır[8]. Suçluların ölçümü,
onların normal insanlara göre, büyük vücut uzunlukları, büyük kol uzunlukları,
geniş göğüs kafesi ve fazla kiloya sahip olduklarını göstermiştir. Suçlunun
duygusuzluğu ilkel insanları hatırlatır. Bu duygusuzluk, deneysel olarak ispat
edilmiştir; vücudun sağ yarısı, sol yarısına göre daha az duyarlıdır.
Suçlularda idrak tam görülmez. Lombroso, tek tek suçlulara gider; hemen hemen
hırsız ve katillerin biyolojik işaretleri olduğunu iddia eder. Hırsızlar çok
hareketli yüz yapısı ve ellere sahiptirler, gözleri küçüktür, huzursuz,
sıklıkla gözleri oynar (şaşı), kaşlar çatık ve birbirine yakındır. Ahlâksızlar
hemen hemen daima parlayan bir göze, ince yüze ve iri dudaklara sahiptirler.
Genellikle ahlâksızlar ince yapılıdadırlar, ara sıra kamburdurlar, onlardan bir
çoğunun parlayan gözleri kısık sesleri vardır. Lombroso, katilleri, sabit,
soğuk ve dik bakan, bazen kanlı gözlü, ince dudaklı ve köpek dişleri büyük
şeklinde belirtmiştir[9].
Lombroso
daha sonra Ferri ve Garofalo’nun etkisi altında sosyolojik ve psikolojik illi
faktörlerin birlikte etkisini suçun oluşumunda tanınmasına rağmen, o
antropolojik-biyolojik teorisine bağlı kalmaya da devam etmiştir. Lombroso
istemeyerek, suçluların sadece %35-40’ının suçlu grubuna girdiğini söylemiştir[10].
Lombroso,
Pozitif Okulun kuruluşuna neden olmuştur. Gerçekten de Lombroso ile birlikte üç
kişi ve üç eser Pozitif Kriminolojik Okulu kurdu: Doktor Sesare Lombroso
(1836-1909) “Suçlu İnsan” (1876); hukukçu, politikacı ve sosyolog Enrico Ferri
(1856-1929) “Suç Sosyolojisi” ve hukukcu Raffaele Garofalo (1851-1934)
“Kriminoloji” isimli kitap ile Pozitif Okulun organı onlar tarafından 1880’de
kuruldu[11].
Berlinli
cezaevi doktoru Baer, Lombroso’nun sonuçlarını kendi özel malzemeleri ile
kontrol etti (1893) ve onları çoğu noktada çürüttü. Baer, doğuştan suçlu
olabileceği, fakat anotomik-morfolojik işaretlerinin tanınamayacağını
düşüncesindeydi[12]. İngiliz Goring
(1870-1919), cezaevi doktoru idi, istatistik ve biyometri tekniğine ustaca
hakimdi. Gayretini ve enerjisini Lombroso ve onu izleyenlerin teorilerini
kontrole ve çürütmeye adadı. İngiliz cezaevlerindeki hükümlüler ve öğrenci,
asker ve maden işçilerinden oluşan kontrol grubundaki 3000 kişiyi ölçüp kontrol
etti ve 1913’de yayınladığı araştırmalarında, kafatası ölçülerine dayanarak,
bir kişinin bir üniversite profesörü veya ağır bir suçlunun malzemesine sahip
olup olmayacağına değil; fakat bir İngiliz veya İskoç üniversitesinde okuyan
bir öğrenci olup olamayacağına karar vermenin belki mümkün olduğunu alayla
belirterek, Lombroso’nun tezini çürüttü[13].
Hooton
(1939), 14.000 hükümlüyü inceledi ve şu morfolojik özelliklerin ortaya
çıktığını tespit etti: Uzun boyun, ince dudaklar, düşük omuzlar, kırmızı
saçlar, küçük gözler, iri çene. Uzun boylular çalmaya ve öldürmeye, geniş
yapılılar dolandırıcılığa ve öldürmeye eğilimli idiler; kısa boylular hırsız ve
şişmanlar cinsel suçlu idiler[14]. Hooton’un suçlu
grubundaki morfolojik işaretler toplandığında, sadece %4 göze çarpmayan, %15,8
ayırt edilemeyen ve şaşırtıcı sayı %49,5 gelişmiş belirtiler şeklinde ortaya
çıkmıştır; sonuncular suçlu olmayan nüfusa göre genellikle suçlularda ortaya
çıkmıştı. Hooton’un sonuçları, biyolojik ölçülerle ölçülen suçlu grubunun,
suçlu olmayan gruba göre, biyolojik olarak gelişmiş olduğunu gösteriyordu[15].
C)
Genetik Teoriler:
1) Aileler Üzerinde Yapılan
Araştırmalar
Dugdale’ın
geneolojik aile araştırması (1877) kriminolojide, bu yönlü araştırmaya
sebebiyet vermiştir. Dugdale, 1730’da
doğan, Juke’lerin ata babası
Max’ı buldu. Arkadan gelen 709 kişi araştırıldı ve bunlar çalışan, fakir ve
suçlu insanlar olarak gruplara ayrıldı. Bu ailenin arasında 77 suçlu, 202
fahişe ve genelev sahibi, 142 serseri ve çok sayıda fakir yurdundan yararlanan,
hırsız ve katiller vardı. Juke’ler kural olarak onlara benzeyen aynı seviyedeki
insanlarla evlendiler ve diğer bir toplumsal sınıf içine çıkmayı denemediler[16].
Diğer
bir sorunlu serseri ailesi Viktoria’nın, 76 üyesinden, sadece 8’i ispat
edilebilir sapma göstermişti. Zero, Kallikak aileleri ile ilgili aynı
araştırmalarda, benzer sonuçlar ortaya koydular[17].
Kallikak
ailesinden gelen 480 kişiden 474’ü cezaevine girmiş ve bunlardan 37’si ölüm
cezasına mahkûm edilmişti[18].
2) İkizler Üzerinde Yapılan
Araştırmalar
Biyolojik
düşüncenin kabulü Lombroso’dan sonra çok az tabiî şekil aldı. Her şeyden önce
20’nci yüzyılın 20’li 40’lı yıllarına kadar Almanya’da, suçun biyolojik şartını
ispat etmek için çok sayıda araştırma yapıldı. Somut bilgilerin eksikliği
(kromozom anomalileri üzerinde), burada genellikle kuşku ile karşılandı. Suçlu
veya asosyal aileleri üzerine soy araştırmasına, büyük suç yükü olan grupların
araştırılması vasıtasıyla girişilmesi; kısmen suçluluk içerisinde bulunan
sosyal göze çarpmaların biyolojik kalıtımlı olduğunu gösterdi (Kranz 1940,
Kranz-Koller 1940, Rechenbach 1940 çalışmaları). Geniş ölçüde görülebilen
metodik özensizlik ve onun yanında soysal faktörlerin dikkate alınmaması
nedeniyle bu gün bu çalışmalar az inandırıcıdır. Bilimsel olarak önemli olan
ikizlerin suçluluğu üzerine yapılan araştırmalar olmuştur; onlarla suçluluğun
genetik şartı olduğu ispat edilebilirdi. Bu çalışmalardan tarihsel olanı
Almanya’da her şeyden önce Johannes Lange’nin “Kader Olarak Suç” (1929),
Frederich Stumpfl’ın “Kalıtım İstidadı ve Suç” (1935) ve Heinrich Kranz’ın
“Suçlu İkizlerin Yaşam Kaderi” önemli çalışmalar olarak gösterilir. İkizler
araştırması ve suçun genetik sınırlanması üzerindeki yargı, tek ve çift yumurta
ikizleri üzerindeki araştırmalardan hareket eder. Çift yumurta ikizleri, farklı
cinsiyette olabilen sadece normal kardeşler iken, tek yumurta ikizleri aynı gen
yapısını ortaya koyarlar[19].
Johannes
Lange (1929), hapishanede bulunan suçluların ikizler olup olmadığını araştırdı
ve ikiz kardeşlere sahip olanlar üzerinde çalıştı. Lange, 13’ü tek yumurta
ikizi, 17’si çift yumurta ikizi olan 30 çift erkek ikiz buldu. Lange, onların
suçluluğunu araştırdı; tek yumurta ikizlerinde 10 çift daha önce cezaevinde
bulunmuştu (bu %77’ye tekabül eder); buna karşılık 17 çift yumurta ikizinin,
her birinden sadece birisi cezaevinde bulunmasına karşılık, ikisinin de
cezaevinde bulunduğu sadece iki olaydaydı; çifte yumurta ikiz çiftlerde bu
%12’ye tekabül ediyordu. Bundan Lange, suçluluk için kalıtım özelliklerinin
büyük öneme sahip olmak zorunda olduğu sonucunu çıkardı[20].
Şüphesiz Lange’nin araştırmasına önemli metodik itirazlar ileri sürüldü. Kranz
ise, yaptığı araştırmalar sonunda, suçluluk oranında uyuşmanın çift yumurta
ikizlerinde yarı oranında bulunmasına karşılık, tek yumurta ikizlerinin aşağı
yukarı 2/3 ile 3/4 arasında olduğu sonucuna varmıştı[21].
Walters
(1992), konu analizlerinde, 18 ikiz çalışmasının (Danimarka, Almanya,
Finlandiya, İngiltere, Japonya, Hollanda, Norveç, ABD) sonuçlarının bir
listelemesinde, tek yumurta ikizlerinin suçluluğu bakımından %7,1 ile %100
arasında bir uyuşmanın göründüğü ve çift yumurta ikizlerinde bunun %0 ile %77,8
arasında olduğunu ortaya koydu. Bu farklı sonuçlar, büyük kısmı hemen hemen çok
sınırlı olan araştırma malzemesi (18 araştırmanın tamamı, sadece 494 tek
yumurta ve 525 çift yumurta ikizini kapsamıştı) ile metodun adil olmamasına ve
tesadüfen alınmış örnek gruba dayandırılmaktadır. Bu araştırmalarda, suçluluk
yükü tek yumurta ikizlerinde, biyolojik basit kardeş olan çift yumurta
ikizlerine göre daha benzerdir. Bundan, suçluluğun biyolojik olarak
belirlendiği sonucu ortaya çıkar. Suçun oluşumunda ilk bakışta biyolojik yapıya
verilmiş gösteren sonuçlara rağmen, bir yanıltma faktörünün tamamen dikkat dışı
bırakıldığı gözden kaçırılmamalıdır; sosyal çevre. Bu yüzden suçluluk yüküne
ilişkin bütün açıklamalar, metodik olarak güvensiz zemine kayıyor ve bu yüzden
genelleştirilemezler[22].
|
Tek Yumurta İkizleri |
Çift Yumurta İkizleri |
||||
Araştırma |
Yıl |
Ülke |
Çiftlerin Sayısı |
Uygunluk Oranı % |
Çiftlerin Sayısı |
Uygunluk Oranı % |
Lange |
1929 |
Almanya |
13 |
77 |
17 |
12 |
Legras |
1932 |
Fransa |
4 |
100 |
5 |
0 |
Rosanoff |
1934 |
ABD |
37 |
68 |
60 |
10 |
Kranz |
1936 |
Almanya |
31 |
65 |
43 |
53 |
Stumpfl |
1936 |
Almanya |
18 |
61 |
19 |
37 |
Rosanoff |
1941 |
ABD |
45 |
78 |
27 |
18 |
Yoshimasu |
1961 |
Japonya |
28 |
61 |
18 |
11 |
Dalgaard |
1976 |
Hollanda |
31 |
26 |
54 |
15 |
Ortalama Uygunluk |
62 |
|
19 |
İkizlerin suçluluk
davranışlarındaki uygunluk derecesini gösteren tablo[23].
Bu
güne kadar birisi suçlu olan aşağı yukarı 750 ikiz çift araştırıldı, genel toplamda,
tek yumurta ikizlerinde suçluluk üzerine uyum sayıları çift yumurta ikizlerine
göre hemen hemen dört misli yüksektir (%55’e %13). Diğer bir ifadeyle, eğer bir
tek yumurta ikizi suçlu ise diğerinin de suçlu olması ihtimali çift yumurta
ikizine göre dört misli daha yüksektir[24].
Tek ve çift yumurta ikizleri arasında benzer göze çarpan farklar ayrıca
homoseksüellik ve alkollülük bakımından da tespit edilmiştir. Bu görüntülerde
çevre etkilerinin de derece etkili olduğu belli değildir[25].
|
|
Uyum İlişkisi |
|||
|
İkiz Çift Sayısı |
Tek Yumurta |
Çift Yumurta |
Tek Yumurta % |
Çift Yumurta % |
Yetişkin
Suçları |
766 |
231 |
535 |
55 |
13 |
Genç
Suçluluğu |
67 |
42 |
25 |
85 |
75 |
Çocuk
Dav.Boz. |
107 |
47 |
60 |
87 |
43 |
Homoseksüellik |
63 |
37 |
26 |
100 |
12 |
Alkoliklik |
82 |
26 |
56 |
65 |
30 |
Tek ve çift yumurta
ikizlerinin çeşitli şekillerdeki sapıcı sosyal davranışlarının uyumunu gösteren
tablo
Rosanoff’un
araştırmalarında, genç suçlular ve problemli çocuklarda özel sonuçlar
ilgilendirildi[26]:
|
Tek Yumurta |
Çift Yumurta |
||
Uyuşma |
Uyuşmama |
Uyuşma |
Uyuşmama |
|
Gençlik
Suçları |
39 |
3 |
20 |
5 |
Problem
Çocuklar |
41 |
6 |
26 |
34 |
3) Evlat Edinme Çalışmaları
İkizler
üzerinde yapılan araştırmalar, suçluluğun kalıtıma bağlı olduğu görüşü yararına
değil, bilakis evlatlık araştırma sonuçlarına götürdü. Küçüklerinde ayrılmış ve
yalnız büyümüş ikizlerin davranışı sorusu üzerine araştırmalar, yapı ve çevre
ilişkisini bağlantılı yapmamak için yeni araştırmalarda, evlat edinme
araştırması kullanılmaktadır; bunlarla davranışlar üzerindeki genetik etkiler
ispat edilecektir. Bura da, tamamı ile birbirinden ayrılarak büyümüş kardeşler
takip edilmekte ve onların yapısının açıklanamayan farkları, sosyal olarak
açıklanmaya çalışılmaktadır[27].
Mednick/Gabriell/Hutchings
(1977), 1924-1947 tarihlerinde Danimarka’da 14.000 evlatlık üzerinde bir
araştırmayı rapor ettiler. Bu çalışma, evlatlığın biyolojik ebeveynin kayıtlı
suçluluğu, büyük bir risiko ile evlatlık çocukların kayıtlı suçluluğu ile de
bir gittiği hipotezinden hareket etmişti. Bu araştırmalar, evlatlıkların
mahkumiyet oranı ile biyolojik ebeveynin mahkumiyet oranlarının, evlat edinen
ebeveyne göre daha yüksek olduğunu gösterdi. Bununla birlikte, eğer mahkum
edilmiş bir biyolojik bir babası varsa, bir evlatlık için, suçlu olma
ihtimalinin yüksek olacağı iddia edilmişlerdir. Ne biyolojik baba, nede evlat
edinen baba suçlu değilse, suçlu çocukların oranı %10,4 bulunmuştur. Bu oran
biyolojik babanın suçlu olmayıp da, evlat edinen babanın suçlu olmasında
%11,5’e yükselmiştir. Buna karşılık, evlat edinen baba suçsuz ve biyolojik baba
suçlu ise, oğulların yük oranı %22 olmuştur. Bu oran işaret edilen en yüksek
değere %36,2 ile hem evlat edinen, hem de biyolojik babanın suçlu olmasında
erişmiştir. Mednick/Gabriell/Hutchings, önceleri bu durumu genetik sınırlama
olarak değerlendirirlerken, sonraları evlat edinenlerin suç çevresi içerisinde
olduklarını bilmediklerini belirtmişlerdir[28].
Babaların
suçluluğu |
Toplam |
Onlardan evlatlık oğullar |
Suçlu % |
Her iki
babada suçlu değil |
333 |
35 |
10,5 |
Sadece
evlatlık baba suçlu |
52 |
6 |
11,5 |
Sadece
biyolojik baba suçlu |
219 |
46 |
21 |
Her iki babada
suçlu |
58 |
21 |
36,2 |
Evlatlık oğulların
suçluluğu, babaların dosyaya göre suçluluğundan ayırt edilmesi[29]:
4) Beden Tipleri
Lombroso’nun
düşünce yapısı, her şeyden önce modern yapısal araştırmalar vasıtasıyla yeniden
canlandırıldı. Bu görüşün temsilcisi Almanya’da Kretschmer ve ABD’de
W.H.Sheldon idi.
Ernst
Kretschmer (1888-1964), “Beden Yapısı ve Karakter” isimli çalışmasında,
Lombroso’nın düşünceleri ile bağlantı kurmuştur. Kretschmer, davranış ve beden
yapısı üzerine, leptosom (astenik), atletik, piknik ve dysplastik olmak üzere
dört tip belirlenmiş ve her tipin, belirli karakter özelliklerinden
bahsetmiştir. Şüphesiz, Kretschmer’e göre, suçluluğun oluşumunun azalmasının
sadece beden tiplerine bağlanması caiz değildir; belirleyici olan failin sâiki
ve yaradılışıdır[30].
Kretschmer’in
suç biyolojisi sistemindeki önemli noktalar şunlardı: Suçluların tamamında,
genel nüfustaki gibi aynı yapısal tiplerin dağılımı mevcuttur; hemen hemen %20
piknik, %40-50 leptosom ve atletik, %5-10 dyplastik ve %30’dan az karışık
tipler bulunmaktadır; piknikler suçlular arasında genel nüfusta en az temsil
edilenlerdir[31].
Kretschmer’in
çalışmasının ilk baskısının (1921) tüm malzemesi, 1/3’ü mani-depressif ve 2/3’ü
şizofren olmak üzere 400 vakaya dayanıyordu. Günümüzde uluslararası araştırma
malzemeleri mevcut olup, sadece psikozlarla ilgili olanları 8 000’in üzerinde
vakayı kapsamaktadır. Ortaya konan metodda öncelikle piknik, leptosom(astenik)
ve atletik olarak isimlendirilen bedenin üç tipi ortaya çıkar; bunlar
kadınlarda ve erkeklerde bulunurlar. Üç tip, şizofren ve mani-depressif şekil
alanına özel ve dikkati çekici tarzda dağılır. Bu tipler, her yerde sağlıklı
insanlarda da bulunurlar ve onlarda hastalıklı yapı içermezler, bilakis belirli
normal-biyolojik yapı ortaya koyarlar. Bunlar yanında, dyplastik tipler olarak
bir araya getirilen özel küçük gruplar bulunur[32].
Piknik tipler, orta yaşlarda kafa, göğüs
ve göbeğin kuvvetli enine gelişimi ve gövdenin yağlanma eğilimiyle kendini
gösterirler; bunlar orta boylu, yuvarlak vücutlu, yağlı, el ve ayakları küçük,
vücut kılları az olan kişilerdir. Ortalama piknik erkeklerde, uzunluk 167,8
cm’dir Açık yağlı yapı ortaya çıkar, ağırlıkları 68.0 kiloyu aşar; belirli
yaşam dönemlerinde tek tük 100 kg üzereinde ağırlıklar ortaya çıkar;
incelenenler içerisinde, 1.71 cm uzunluğunda ve 107 kg ağırlığında birisi
vardı. Bununla birlikte, yaşlı kişilerde, kuvvetli karışıklığın sonucu olarak
önemli aşağı ağrılıklarda vardır (bir olayda, 163:49). Orta yaşlardaki piknik
dış görüntüsünde, mani-depressif vakaların sıklıkla görünmesi önemlidir[33].
Leptosom (astenik-ince) tipler, ince yüz, sivri burun ve ince uzun
şekille belirlenirler. Vücut ağırlığı, vücut uzunluğu karşısında geri kalmış
olup; ortalama ölçü, 50,5 kg-168,4 cm’dir. Leptosom tipin yüzü, daha
19’uncu yaşta karakteristik şeklini
kazanır ve ileri yaşlarda zayıflamayla daha da keskinleşebilir. Bu tiplerde
omuz ve gövde dar, göğüs basık, kol ve bacaklar uzun, el ve ayaklar ince uzun
kemiklidirler. Asteniklerin bir kısmındaki biyolojik stigma, vaktinden önce
yaşlanmadır[34].
Atletik tiplerin erkekleri, iskelet ve adale yapısının ve
cildin kuvvetli gelişimi vasıtasıyla tanınırlar; omuzları geniş, beli ince ve
kaslı olup, vücut uzunluğu ortalamanın üzerindedir; 1.80 cm üzerindeki uzunluk
nadir değildir; çalışmalardaki en uzun örnek 1.86 cm boyunda idi. Kadınların
atletik tipleri de, şüphesiz belirli karakteristik sapmalarla erkeklere uyar.
her şeyden önce yağlanma gelişimi sıklıkla engellenemez[35].
Bu beden tiplerinin genel karakter özelliklerine gelince: Piknik
tip, dışa dönük, şen, rahat ve candandır, komplike bir tabiata sahip değildir,
uyum yeteneğine sahiptir. Leptosom tip, toplum dışıdır, çekingen yaşar ve
derinde yapılanan sığ bir sudur. Atletik tip, ağır, canlı veya saldırgandır. Üç
ana yapı ve onların mizaçları ideal tiplerdir. Gerçekte biz karışık ve
kesişmelerde buluşuyoruz. Yapı tipleri ve suçlu davranış arasındaki ilişkiler
kriminolojinin ilgisini çabuk harekete geçirdi[36].
Gerçekten de piknik tipin mani-depressif denilen hastalığı geliştirdiği;
astenik ve atletik tipin şizofreni hastalığına tutulduğu ileri sürülmüştür.
Mani-depressif psikozda, hasta, taşkın bir iyimserlik, neşe ve girişkenlik
halinde bulunur; yada derin bir üzüntü ve kötümserlik içine düşer; suçluluk ve
günahkarlık duyguları ile acı çeker. Bu iki hastalıklı ruh hali içinde gidip
gelen çeşitleri vardır. Şizofrenide ise, hasta duygu kütlüğü ve gerçeklere
karşı ilgisizlik gelişir; hayalindeki bir dünyada yaşar ve çeşitli
saldırganlıklar gösterir[37].
Beden Tipleri |
Mani-depressif |
Şizofren |
Leptosom |
4 |
81 |
Atletik |
3 |
31 |
Leptosom-atletik |
2 |
11 |
Piknik |
58 |
2 |
Pikniğin karışık şekilleri |
14 |
3 |
Dyplastik |
- |
34 |
Belli olmayan tipler |
4 |
13 |
Toplam |
85 |
175 |
Beden
tipi ve ruhî yapı[38]
Leptosomlar,
hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarında kuvvetle öne çıkarlarken, şiddet ve
genel adap aleyhine karşı suçlarda nispeten geridirler. Atletikler, şiddet
suçlarında ağırlıklıdırlar; hem şiddet kullanılan mala yönelik suçlarda, hem de
genel adaba karşı suçlarda diğer gruplara göre öne çıkarlar; dolandırıcılıkta
çok azdırlar. Dayplastikler, genel adaba karşı suçlarda açık bir fazlalığa
erişirler; mala karşı işlenen suçlarda da uygun bir sıklıkla temsil edilirler.
Piknik tipler, bütün gruplarda, nüfus ortalamasının altındadırlar. Nispi
sıklıkla dolandırıcılığa ve çok az
derecede şiddet grubuna katılırlar[39].
Amerikalı
Sheldon, beden yapısı ve kişilik ilişkisini farklı bir şekilde incelemiştir:
Döllenme ile başlayan gelişimin ilk iki haftası germinal dönemdir ve bu süre
içerisinde, sperm ile yumurtanın birleşmesinden ortalama dört-beş santim
çapında bir disk meydana gelir. Bu dönemde, organizmanın çeşitli organlarının
gelişeceği üç temel doku belirgin hale gelir:
· En içteki endoderm
tabakasından sindirim, solunum ve kan dolaşımı gibi iç organlar;
· Ortadaki mezoderm
tabakasından iskelet ve kas sistemleri;
· Ektoderm tabakasından ise,
deri, beyin ve sinir sistemi meydana gelir.
Sheldon’a
göre, embriyonun gelişimi seyri içinde, bu üç dokudan birisini belirleyici
duruma geçerek, ona ilişkin kısımlarının belirgin olduğu vücut yapısı ortaya
çıkar:
§ Ekdomorfik beden yapısı, iç
organları gelişmiş, yuvarlak ve kare şekline yaklaşık şişmen bir yapı;
§ Mezomorfik beden yapısı,
iskelet ve kas sistemi gelişmiş, geniş omuzlu, ince belli, atletik ve güçlü bir
yapı;
§ Ektomorfik beden yapısı,
ince uzun, dikine oturtulmuş dikdörtgen şeklinde, uzun boylu ve zayıf bir yapı[40].
Her
beden tipinin ayrı bir karakteri bulunur: Endomorflar eğlenmeden hoşlanan,
neşeli ve arkadaş canlısı; mezomorflar saldırgan, cüretli ve dinç; ektomorflar
ise, içe dönük, duygusal ve sinirli tiplerdir. Sheldon, Kretschmer’den farklı
olarak, bu üç tip arasında kesin bir çizgi çizmemiştir. Her insanda, bunlardan
bir miktar bulunabileceğini ve yedi birimli bir ölçek ile belirtilirse; uç
örneklerin örneğin endomorfik tiplerin 7-1-1, mezomorfik tiplerin 1-7-1,
ektomorfik tiplerin 1-1-7 olacağını, dengeli tiplerin ise, bunların 4-4-4
olacağını iddia etmişti. Sheldon, 200 suçlu ve 200 suçlu olmayan kişi üzerinde
yaptığı araştırma sonunda, mezomorfik tiplerin suç işlemeğe daha elverişli olduklarını saptamış ve bunun
nedeni olarak da, mezomorfik tipin saldırganlığı ile kendisini kontrolden
yoksun oluşunu göstermişti. Ancak Sheldon, çevre etkilerinin önemini de
belirtmişti[41].
Kretschmer
ve Sheldon’un ortaya koyduğu beden tiplerinin karşılaştırılması şu
benzerlikleri ortaya koymuştu:
Sheldon’un
endomormifik tipi > Kretschmer’in piknik tipine,
“ ektomorfik tipi >
“ leptosomik
tipine,
“ mezomorfik tipi > “ atletik tipine aşağı yukarı uyuyordu.
Sheldon’un
görüşleri de, Kretschmer’in ki gibi, tüm kişiliği beden yapısı ile bazı kişilik
özelliklerinin muhtemel ilişkilerine bağlanması ve eğitim ile çevre etkilerini
dikkate almaması nedeniyle yetersizdir. Mani-depresif psikoz, genellikle orta
yaşlarda ve tabii olarak vücudun yuvarlaklaşmaya başladığı zamanlarda ortaya
çıkar. Şizofreni ise, daha çok gençlik çağlarının bir hastalığıdır[42].
Kapsamlı
bir araştırma karı-koca Glueck’lar tarafından yapıldı ve aşağıdaki sonucu
verdi:
|
Suç İşleyenler |
% |
Suç İşlemeyenler |
Endomorfik
(piknik) yapının hakimiyeti |
11,8 |
|
15 |
Mezomorfik (atletik)
yapının hakimiyeti |
60,1 |
|
30,7 |
Ectomorfik
(leptosom) yapının hakimiyeti |
14,4 |
|
39,6 |
Belirli bir
yapının hakimiyeti yok |
13,5 |
|
14,7 |
Yapılan
araştırmalardaki görüntü, atletik tipin daha yüksek suç işlediği şeklindeydi: Atletiklerin
suç oranı, piknik ve lleptosomlara göre iki misli daha yüksekti[43].
1965
yılında Almanya’da 193 olay üzerine yapılan bir kollektif araştırmada şu sonuç
ortaya çıkmıştı[44]:
Beden Tipleri ve Suçlar |
|||
|
Piknik |
Leptosom |
Atletik |
Dolandırıcılık |
27 |
42 |
31 |
Genel adap |
19 |
61 |
19 |
Şiddet |
19 |
31 |
50 |
Hırsızlık |
16 |
43 |
42 |
İhtiras ve diğerleri |
11 |
55 |
33 |
5) Kromozomlar Üzerinde Yapılan
Araştırmalar
Normal
bir insan hücresinde 23 çift yani 46 kromozom bulunur ve 23’üncü çift kromozom
kişilerin cinsiyetini belirler. Normal
erkek hücresinde bir X, bir de Y kromozomu; normal bir kadın hücresinde ise,
iki tane X kromozomu bulunur. İstisnai olarak, mongolizm veya zeka geriliğine
neden olan X kromozomonun eksik veya fazla olduğu kişilerde bulunabilir[45]. Şikago’da 1966
yılında çok sayıda kişiyi öldüren bir katilin kromozomlarında XY yerine, XYY
kromozom anormalliğinin tespiti büyük heyecan yaratmış ve bu sebeple fail,
elektrikli sandalyeden kurtulup, kusur yeteneği olmadığından bir tedavi
kurumuna gönderilmişti[46]. Kalıtım öğretisinde
bilimin ilerlemesiyle, kromozom yapısı ve suçluluk arasında bir bağ olup
olmadığı sorusu kriminolojide ortaya çıkmıştı. Tartışma kısaltılmış ve yanlış
anlamayla bir süre, “katil kromozomu” sloganıyla sürdü; çünkü, 60’lı yıllarda
ortaya çıkan katillerin çoğunun kromozomlarının anormalliği XXY’i gösteriyordu.
Gerçekten Fransa’da 1968 seks cinayeti işleyen Daniel Hugon ve 1966’da
Şikago’da sekiz hemşirelik öğrencisini öldüren 24 yaşındaki Richard F.Speck’in
bir kromozomları XXY idi; yani bir Y kromozomu fazla idi. Kromozomların
anormalliği şu şekilde belirlenir; erkekle ilgili her taşıyıcı bir veya birden
fazla X kromozomu veya fakat fazladan da Y kromozomuna sahiptir. (XXY, XYY gibi) veya kadınlarda kromozom
anormalliği hiçbir zaman bir ek Y kromozomu içinde oluşmaz. Genetik olarak bir
erkek olan her insanda en azından bir Y kromozomu ortaya çıkar[47].
Mac
Lean ve onun yardımcıları İskoçya’da 10725 erkek ve 10000 kız yeni doğmuşu,
fazla X kromozomlarını bulmak için Chromatin metodu ile araştırdılar. Şüphesiz
karyogram meydana gelmedi ve bu yüzden Y kromozomlarının fazlalığından söz
edilemedi. Onlar, %0,20 Klinefelter ve varyantları (XXY), %0.12 XXX ve %0,04
Turner sendromu (X0) buldular. İsveç’te Hambert, tesadüfi nüfustan 18-19
yaşları arasındaki 2752 genç erkeği araştırdı ve İskoç araştırmasına yaklaşan
%0,22 chromationu olumlu buldu. Normal nüfustaki YY sendromunun sıklığı üzerine
az bilgi sahibiyiz. Genel olarak kadınlar erkeklere göre daha az suç
tehlikesinde bulunurlar; onlar ayrıca daha az saldırgandırlar[48]. Patricia Jacops
tarafından bulunan XYY olaylarının klinik araştırmasında, onların hepsinin
dikkate değer şekilde iri oldukları (1.80 cm üzerinde) ve onların göze çarpıcı
somatik işaretler göstermedikleri saptanmıştı. Neilsen’in şiddet suçlularının
1.80 cm’nin üzerinde olduğuna dair araştırması, Becker’in bildirdiği gibi
onaylandı. XY sendromu ve saldırganlık arasındaki ilişki sadece adam öldürme
suçlarında değil, cinsel suçlar, yağma, mala zarar verme ve Vandalizm de ifade
edilmesi, en azından hipotez olarak kabul edilebilir. Lise Moor, içlerinde
saldırgan suçluluk ile YY sendromu olan diğer olayları bulmak için literatürü
araştırdı. Olayların % 51’inde saldırgan eğilimli XYY karakter anormalliği ve
%70’inde XXYY ile suçluluk ve saldırganlık buldu; 32 olaydaki 15 şiddet faili,
yani faillerin %45’i YY sendromu taşımakta idi[49].
XYY
erkeklerinde genellikle acayip bir duygusuz cinsel yaşam bulunur. Sadist yapı
ile saldırılar, çekicilik, edeplilik ve kontak yeteneğinin yanında durur. Bu
insanlar aniden bütün uyumluluklarını kaybedebilir ve suçlu olabilirler. Tek
tek ortaya çıkan saldırganlıklar, cinsel alanda da nadir değildir. Lise Moore,
erkek cinsel suçluların %2’sinde bir Y kromozomunun fazla olduğunu düşünmüştür[50].
Jarvik
ve arkadaşları tarafından 1973 yılında genetik anormallikler üzerinde yapıla
bir araştırma şu sonuçları ortaya çıkarmıştır:
|
XYY % |
XXY % |
Mongolizm % |
Yeni doğmuş erkekler |
0,13 |
0,14 |
0,13 |
Normal yetişkin erkekler |
0,13 |
0,35 |
- |
Akıl hastaları |
0,7 |
1 |
- |
Suçlular |
1,9 |
0,86 |
- |
Jarvin
ve arkadaşları, “suçlularda fazladan Y kromozomu, fazladan X kromozomuna göre
daha fazladır. Bu da saldırgan davranışa yol açmaktadır” sonuca varmakla
birlikte, suçların çoğunun kromozomları normal kişilerce işlendiğini; çünkü,
XYY kromozomlu erkeklerin saldırganlıklarını kontrol edebildikleri
değerlendirmesini yapmışlardır[51].
Suçun
ortaya çıkmasında genetik sebeplerin kabul edilip edilemeyeceğini açıklamak
için, suçlu grupta çıkan kromozom anormallikleri ile normal nüfustaki bir
kontrol grubunun yapıldığı bir karşılaştırmalı araştırmanın sonuçlarına göre;
74 erkek suçludan sekizinde kromozom anormalliği ortaya çıkmıştır. Bu durum,
103 kişilik karşılaştırma grubunda ise, sadece üç idi. Buna göre, suçlularda
oran hemen hemen %11 iken, suçlu olmayanlarda %3’dür. Bu yüzden hemen hemen
dört kat yüksek etkili bir yük bulunmasına rağmen, normal nüfusta kromozom
anormalliğinin çok nadir olduğu gözden kaçmamış olabilir. Bununla, suçluların
sadece bir kısmında bu anormalliklerin ortaya çıktığı, kromozom anormalliği ve
suçluluk arasında genel nedensel ilişki kurdurtmanın güç olduğudur. Ortaya
çıkarılan suçlularda kromozom anormalliklerinin açıkça sıkça olması, gerçeğinin
kendisi, esaslı başka değerlendirmeye götürmez; çünkü biz, ruhsal ve bedensel
göze çarpanların kromozom anormallikleri bağlantısının olup olmadığını, ilgili
suçluda bunların ortaya çıktığını ve ispat edildiğini bilmiyoruz[52].
6) Salgılar
Lois
Berman, iç salgı bezlerinin kişilik üzerindeki etkilerini “Kişiliği Düzenleyen
Salgı Bezleri” isimli eserinde açıklamıştır: Örneğin tiroit bezinin kana
gerektiği kadar iyot akıtamaması, “kretenizm” denilen duruma neden olmaktadır;
bunlarda genel olarak boy kısa, bazen de dev boyluluk şeklinde olup, deri
kurudur. Karakter olarak, durgun ve aşağı seviyelere kadar zeka geriliği
göstermektedirler. Buna karşılık, tiroit iç salgı bezinin aşırı çalışması,
fazla hareketlilik, huzursuzluk, kalp çarpıntılarıyla ilgili davranış
özelliklerini doğurur. Diğer iç salgı bezlerinin çalışma anormallikleri de,
çeşitli davranış bozukluklarına neden olmaktadırlar. Berman, normal
insanlarda da kişiliğin, iç salgı
bezlerinin çalışmalarının esaslı etkisi altında kaldıklarını belirtmiştir:
Kişiliğin daha çok “adrenal-böbreküstü salgı bezi”nin etkisi altında kimseler,
canlı, enerjik, sebatkâr ve her işi tam yapan insanlardır. Adrenal salgısı
eksik olanlarda genellikle devamlı bitkinlik görülür, bunlar çabuk
sinirlenirler ve kararsızdırlar[53].
Suçu,
hastalık ile ilişki içersine oturtan veya onu hastalığın özel bir görünüş şekli
içinde gören bir dizi teoriler vardır. Hastalık ve suçluluk, belirsiz nispi
kavramlardır. Hukuki anlamda ne suçluluk, ne de suçun kendisi hastalık
değildir; bununla birlikte, belirli hastalık şekilleri ve sınırlı suç
hareketleri arasında tespit esilebilir bir ilişki mevcuttur. Suç, hastalığın
sonucu veya akışı olabilir. Suç, hareket olarak semptomun değeridir[54].
Dolaşım
rahatsızlıklarının suç yaratıcı rolü daha yeterince araştırılmamıştır. Bu
psikosomatik değişken etkilerin yakalanmasına bağlıdır. Hipofiz salgıları, böbreküstü
salgıları ve cinsel hormonlar çalışmada ön planda olurlardı. Sinir dolaşımının
tümü kriminoloji için daima daha büyük önem kazanacaktır. Hipoglisemi durumları
patolojik koşullar altında (örn. Diyabetlere yüksel ensülin verilmesinin
tepkisi olarak) ve fiziki koşullar altında, bu yüzden sağlıklı insanlarda
kendiliğinden hipoglisemi olarak meydana gelirler. Bu, suçluluğa neden
olabilecek geçici psikolojik değişiklikler meydana getirir. Mala karşı suçlar,
kundaklama, cinsel suçlar, şiddet suçları, diğer ihlal ve ihmaller belirtilir;
onların oluşumu kan şekeri eksikliği sendromuna dayandırılmıştır. Sinirsel
dolaşım fenomenlerinin temel önemi kriminolojide tanınmalı ve ciddiye
alınmalıdır. Beyincik alanındaki rahatsızlıklar ve onun dürtü yaşamı içindeki yöneltici
fonksiyonu kriminolojik açıdan gayet önemlidir; çünkü beyincik, sadece
yöneltmez, bilakis çevreden bir tarz içinde yöneltilmesi daima dikkat çekicidir[55].
İç
salgı bezlerindeki anormalliklerin insan davranışlarında kişilik bozukluklarına
neden olduğu bir gerçek olmakla birlikte, kişilik oluşumunda çevre ve eğitimin
etkileri de dikkate alınmak durumundadır.
İnsan
beyninin gelişimi ve fonksiyonu, biyokimya reaksiyonlarından etkilenir, böylece
vücudun kendi kimyasal cevher ve hormonları, davranış için önemli bir rol
oynarlar. Yüzyıldan fazla bir zamandan beri, bu cevherlerin insan davranışı
üzerindeki etkisi araştırılmaktadır. Kriminolojik araştırma kendini iki alana
yöneltmiştir; seksüel hormonlar, özellikle testosteron hormonu ve sinir dönüşümü.
Testosteron hormonu bakımından en azından hayvanlarda, bu hormon ile saldırgan
davranış arasında bir ilişkinin olduğu
keşfedildi. Bu sonuçlar kriminologları, şiddet faillerinde özellikle yüksel bir
testosteron yansımasının ortaya çıkıp çıkmadığı düşüncesine götürdü. Uygun
araştırma sonuçları uyumlu değildi; bazılarında böyle bir bağıntı bulunmazken,
bazılarında normal gençlerde testosteron yansımasının yüksekliği sözlü ve
bedensel şiddete yönelişle pozitif ilgi içinde idi. Hapisteki şiddet suçlularındaki
araştırmalarda aynı yönde normal kişilere göre yüksek bulunuyordu. Sinir
dönüşümü, sinir hücreleri arasında kimyasal bağıntılar bulunmasıdır; bir
sinirden diğerine gönderilen işaretler ve öylece insan davranışı, duygusu,
mizacı ve öğrenmesi üzerine direk etkilere sahip olmaktadır. Bunlardan insan
vücudu tarafından üretilen bir dizi sinir dönüşümü vardır. Onlardan üçüyle
kriminoloji özellikle ilgilenir: Serotonin, dopamin ve noradrenalin.
Araştırmalar her durumda onların
hayvanlarda fazlalığının saldırganlığa götürdüğünü göstermiştir[56].
D)
Yanlış Beslenme Vasıtasıyla Suçluluk (Fosfat Teorisi):
Suçluluğun,
adeta yemek yemek ve içki içmek gibi olabileceği düşüncesi, ABD’de yeni temsil
edilmektedir. Belirli maddeler ile zehirlenmeler vasıtasıyla suçlu hareketlerin
geliştiği kabul edilir. Suçluluğun büyük kısmı için bu açıklamanın geçerli
olması, prensip olarak doğruluğu çok imkansız görülme iktidarındadır.
Suçlulukla nedensellik bağlantısı kurulan maddeler olarak, süt, B1 vitamini,
yemekte çok şeker, az kan şekeri ve kurşun gösterilmiştir[57].
70’li
yıllarda ABD’de Feingold’un boya maddeleri olarak formüle ettiği hipotez, boya
içeren gıda maddelerinin zehirleyici etki yapacağıyla bağlantılı olarak;
Almanya’da eczacı Herta Hafer, “Gizli Kimyevi Madde-Gıda Fosfatı” isimli
kitabında, çocuklarda ve gençlerde günlük besinlerde çokça bulunan fosfat ile
fazla beslenmenin davranış bozukluğuna ve sonunda da suçluluğa götürdüğünü
ispat etmeye çalışmıştır[58]. Tek tek olaylarda
böyle bir bağlantı bulunup bulunmadığından bağımsız olarak, bu açıklama
suçluluğun büyük bir kısmı için kullanılamaz. Ayrıca suçluluk zamanlarında
özellikle fosfatlı yiyeceklerin alınmamış olduğunun nasıl açıklanmış olacağı
sorulduğunda Hafer’in cevabı yoktur. Şu ana kadar ki deneysel sonuçlar, suçluluğun
biyolojik sınırlandırılmasını yeterli ölçüde garanti etmemektedir; çünkü her
şeyden önce tek tek açıklamaların temsili, metodik sebeplerden hala açık
değildir[59].
E)
Karşılaştırmalı Biyolojik Davranış Araştırmaları (Etholoji):
Etholoji’nin
kelime anlamı, hayvanların yaşam tarzı öğretisidir. Etholojinin önemli
isimlerinden birisi olan Niko Tinbergen tarafından, “davranış biyolojisi”
olarak tanımlanır. Etholoji, hayvan psikolojisi ile göze çarpan suçlulukların
açıklanması problemini birbirine yakınlaştırır: Hayvan davranışları ile insan
davranışlarının karşılaştırılması
vasıtasıyla, suçu açıklamaya çalışır. Kriminolojik bakış açısından onun
amacı, insan davranışlarının ana yapısı
içine bir bakışı muhafaza etmekte durur[60].
Etholojinin konusu, insan ve hayvan davranışlarını bu tarz, yani doğuştan
kalıtımsal dürtü davranış tarzlarının araştırılması için karşılaştırmadır.
Örneğin böylece beslenmeye yönelme ile cinsel iç güdü kaynaklı saikler arasında
bağlantı kurulabilir. Ancak bu dürtü teorisi, suçun biyolojik kaynaklarını
araştırmak için uygun değildir[61].
Erkeklik
hormonu salgısı androjen ile saldırganlık arasında ilişki bulunduğu ileri
sürülmüş ve bazı hayvan türlerinde de erkeğin daha saldırgan olduğu
gözlenmiştir. Bunun üzerine ilk kez İndiana cezaevinde, saldırgan erkekler
hadımlaştırma uygulaması başlatılmış ve faydalı olduğu görülünce de, bu
uygulamaları destekleyen yasalar getirilmiştir[62].
DİPNOTLAR:
[1] Bu yazı Sayın Prof.Dr. Timur Demirbaş’ın
Seçkin Yayıncılık’tan çıkan “Kriminoloji” kitabından tanıtım
amacıyla alınmıştır. (Prof.Dr. Timur Demirbaş, Seçkin Yayıncılık, Kriminoloji,
Ankara, 2001, 1.Baskı, s.95 vd.) Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan,
dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine
(suç bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır. Daha detaylı bilgi
için ilgili kitaba başvurmanızı özellikle tavsiye ederiz. www.seckin.com.tr
[2] İçli, 45.
[3] Mannheim, I, 236 vd.
[4] Mannheim, I, 236 vd.
[5] Adler, Criminology, New York 1991, s.64
(zikr. İçli, 51 vd.)
[6] Enç, 32.
[7] İçli, 52 vd.
[8] Kürzinger, 73.
[9] Schwind, 83 vd.
[10] Mergen,75.
[11] Mergen 75.
[12] Mergen 75 vd.
[13] Bauer, 43; Mannheim, I, 264 vd.
[14] Mergen, 162.
[15] Montagu M.F.Ashley, Das Verbrechen unter
dem Aspekt der Biologie, in: Kriminalsoziologie (Hrsg.F.Sack-R. König),
Frankfurt a. M. 1968, s.234.
[16] Mergen Armand, Das Teuffelschromozsom,
zum ,Taeter programiert, Essen-München 1995 s.27 vd; Exner,114.
[17] Exner, 114.
[18] Soyaslan Doğan, Kriminoloji, (Suç ve Ceza
Bilimleri) Dersleri, Ankara 1996, s.48.
[19] Schwind, 95.
[20] Lange Johannes, Verbrechen als Schicksal,
Studien an kriminellen Zwillingen, Leipzig 1929, s.82.
[21] Kranz Heinrich, Lebensschicksale
krimineller Zwillinge, Berlin 1936, s.249.
[22] Kürzinger, 74vd.
[23] Kaiser, s.264
[24] Eysenck H.J. Krimimalitaet und
Persönlichkeit, Wien 1977, s.87.
[25] Eysenck, 88.
[26] Bauer Fritz, Das Verbrechen und die
Geselschaft, München 1967, s.36.
[27] Kürzinger, 75; Schwind, 96.
[28] Kaiser, 264; Kürzinger, 76.
[29] Göppinger, 174.
[30] Kretschmer Ernst, Körperbau und
Charakter, Untersuchungen zum Konstitutionsproblem und zur Lehre von den
Temperamenten, 26Auflage von Wolfgang Kretschmer, Berlin-Heidelberg-New York
1977, s.326 vd.
[31] Mannheim, I, 277 vd.
[32] Kretshcmer, 19.
[33] Kretshcmer, 19, vd.
[34] Kretshcmer, 25, vd.
[35] Kretschmer, 28 vd.
[36] Bauer, 44.
[37] Enç, 34.
[38] Kretschmer, 32.
[39] Kretschmer, 335 vd.
[40] Enç, 35.
[41] Sokullu-Akıncı Füsun, Kriminoloji, 2.
baskı, İstanbul 1999, s.158 vd.
[42] Enç, 36.
[43] Bauer, 45.
[44] Bochnik H.J.-Legewie H.-Otto.-Wüster G.,
Tat, Taeter, Zurechnungsfaehigkeit, Multifaktorielle Analysen
psychiatrisch-kriminologyischer Erfahrungen, Stuttgart 1965, 38 vd.
[45] Sokullu-Akıncı, 163.
[46] Göppinger, 175
[47] Mergen, Das Teufelschromosom, 10 vd.
[48] Mergen, Das Teufelschromosom, 60 vd.
[49] Mergen, Das Teufelschromosom, 67 vd.
[50] Mergen, 227.
[51] Sokullu-Akıncı, 165.
[52] Kürzinger, 77 vd.; Kaiser, 265; Schwind,
97 vd.
[53] Enç, 37 vd.
[54] Mergen, 172.
[55] Mergen, 175 vd.
[56] Kürzinger, 78.
[57] Kürzinger, 79.
[58] Hafer Hertha, Die heimliche
Droge-Nahrungsphosphat, Ursache für Verhaltensstörungen, Schulversagen und
Judendkriminalitaet, 6 Auflage, Heidelber 1988, s.97 vd.
[59] Kürzinger, 79; Schwind, 99.
[60] Schwind, 100.
[61] Brammsen, 61.
[62] Attar, 6.
NOT: Sayın Prof.Dr. Timur Demirbaş’a ait Kriminoloji kitabı SEÇKİN
Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. tarafından kaynak olarak sağlanmıştır. Kaynak
katkılarından dolayı yayınevine çok teşekkür ederiz.
© www.kriminoloji.com 2002
Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya
turkhukuk.net, turkhukuk.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.