www.kriminoloji.com
SUÇ KAVRAMININ MENŞEİ VE GELİŞMESİ
Ord.Prof.Dr. Sulhi DÖNMEZER[1]
© www.kriminoloji.com 2002
Suç denilen olaya, yani belirli
hareketlerin yasak fiillerden sayılmaları ile, bunları işleyenlerin çeşitli
tepkilere konu olmalarına, devlet müessesesi şeklinde gelişmiş insan
toplumlarının meydana çıkışından çok önce bile rastlanmıştır. Tarihte hiçbir
toplum yoktur ki, orada belirli fiiller yasaklanmamış ve bunun karşılığı olarak
ceza müeyyidesi var bulunmamış olsun. Suçlar toplumların sosyal, ekonomik ve
manevi şartlarına göre şekillenmiştir.
Toplumbilim (sosyoloji) kişinin,
iştirakçisi olduğu toplumun bilinçli bir üyesi olabilmesi, toplumsal kültürün
gereklerine göre hareket edebilen bir kişilik kazanabilmesi için,
sosyalleşmenin gerekli olduğunu belirtmektedir. Sosyalleşmenin gereğine uygun
olarak gerçekleşmesi zorunludur. Sosyalleşmede ise başta gelen araç
cezalandırma ve ödüllendirmedir[2].
İnsanlar ilkel devirlerde her şeyde bir
ruh ve canlılık görmüş ve belirli fiil ve hareketlerin icra edilmemesine
ilişkin emirleri, tabuların emri saymışlardır. Kötülük yapanları veya yapanları
cezalandırmayanları sözü geçen kuvvetlerin, tabuların şiddetle
cezalandıracaklarına, felâkete uğrayacaklarına inanılmıştır. Fakat bazı
hallerde ilâhların, tabuları ihlâl edenleri hemen cezalandırmadıkları
görüldüğünden toplumun müdahale ile kuralı ihlâl edeni cezalandırması zorunlu sayılmış
ve böylece toplumun felaketlerden, kıtlıktan korunabileceği kabul edilmiştir.
Sonradan suç, dini esaslarla tanımlanmış,
topluma zarar veren fiil ve hareketlerin aynı zamanda birer günah teşkil ettiği
ve Allah’ın iradesine karşı olduğu kabul edilmiştir. Zamanla ve yüzyıllar içinde suç fikri gittikçe
lâikleşmiş ve suçun zarar veren kişi ile toplum arasındaki ilişkileri
ilgilendirdiği görüşüne varılmıştır.
18. yüzyılın başlangıcından itibaren suç
fikri lâikleşmeye başlar ve suçun zarar veren kişi ile toplum arasındaki
ilişkilerde aranması gerektiği fikri ortaya çıkar; bu düşünce kısa bir süre
içinde yaygınlaşır. Gelişme, bazı yazarlarca, rasyonel bir suç kavramına
yönelinmesi olarak ifade edilmiştir.
Suç fikrinin rasyonelleşmesinin asıl
anlamı başta devletin, tekel bir yetkinin sahibi olarak suçları belirlemek ve
ceza vermek hakkını elinde tutması, daha doğrusu eline almasıdır. Bu gelişmenin
yüzyıllar boyu devam eden insanlık dışı ve dehşet verici uygulamalar sonunda
ortaya çıktığını ise tarih göstermektedir.
Uzun yüzyıllar sonra böylece rasyonel bir
suç kavramına ulaşılırken, ilkel esaslar daima etkisini göstermeye,
varlıklarını hissettirmeye devam etmişlerdir. Bugün ceza kanunlarındaki bazı
suç tariflerinin kökenini ilkel devirlerde bulmak kabildir[3].
Sosyal şartlar bugünde ilkel dönemlerinkine benzer şekiller alınca eski
devirlerin hukukî müessese ve kavramlarının meydana çıktığı görülmektedir.
Bu günün kanun koyucuları, hiç şüphesiz,
ilkel devirlerden gelen ve kalan âdet ve geleneklerle yetinmemekte ve çeşitli
alanlardaki ilişkilere dayalı suçları koymaktadırlar.
Kanun koyucular, bugün, genel olarak, kamu
sağlığını, güvenliğini ve tabiî kaynakları korumak, iş ve ticaret alanında
uygunsuz ve hileli uygulamaları önlemek, devlet gelirlerini korumak maksatları
ile suç koymaktadır[4]. Günümüzde genel ahlâk
ve âdabı korumak amacı ile suç koymak söyle dursun, hatta, bu konuda bazı
fiilleri suç olmaktan çıkarmak (decriminalisation) yada bazı fiilleri sadece
idarî tedbir ve müeyyidelerle karşılama (dépenalisation) yolu tutulmaktadır[5].
Türk kanun koyucusu da suç koyma
faaliyetinde aynı maksatları izlemektedir. Ancak Türkiye’nin geçirdiği devamlı
değişiklik rejimleri, vatandaşların davranışlarına şekil ve yön vermek
maksadını güden ve bu maksatla suç koyan devrim kanunlarının da konulmasını
gerektirmiştir.
Ancak kanun koyucunun belirli suçları
yaratmak için koyduğu kanunların başarılı olabilmesi ve uygulanabilmesi
kamuoyunun bunları tutmasına bağlıdır. Yeni suç koyan kanunların, çok kuvvetli
olarak, kamuoyunca desteklenmesi gerekir. Bu sebeple esasında öteden beri var
olan bir örf ve âdete dayanan kanunlar çok daha başarılı olarak uygulanırlar[6].
DİPNOTLAR:
[1] Bu yazı Sayın Ord.Prof.Dr. Sulhi Dönmezer’in Beta
Basım Yayım’dan çıkan “Kriminoloji” kitabından tanıtım amacıyla
alınmıştır. (Ord.Prof.Dr. Sulhi Dönmezer, Kriminoloji, Beta, İstanbul, 1994,
8.bası, s.55,56.) Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden,
yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç
bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır. Daha detaylı bilgi için
ilgili kitaba başvurmanızı tavsiye ederiz.
NOT: Sayın Ord.Prof.Dr. Sulhi Dönmezer kriminolojinin
Türkiye’de ki ilk kurucusu ve eğitimcisidir. Hocamızın bu çok değerli
kriminoloji kitabı bu alandaki değerini hâlâ sürdürmektedir. Bu nedenle
özellikle bu kitabı tavsiye ederiz: www.betayayincilik.com
[2] Bk. Sulhi
Dönmezer, Toplumbilim, 11. bası, İstanbul, 1984
[3] Reckless,
The Crime Problem, second edit, New York, 1955, s.20
[4] Edwin
H. Sultherland-C.E. Gehlke, Crime and Punishment (Recent Social Trends in
the United States, New York, 1933, s.1116 ve son. Zikreden Reckless, 20)
[5] Bu kavramlar için bk. Sulhi Dönmezer, Ceza Adalet Reformunun
İlkeleri (Ceza Adalet Reformu İlkeleri Sempozyumu, 24-26 Şubat 1972, İstanbul,
1972, s.1 ve son.)