www.kriminoloji.com

 

 

SUÇ, GÖÇ VE ÇOCUKLAR

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. İbrahim BALCIOĞLU[1]

© www.kriminoloji.com 2002

 

 

 

Suç, insanın ruhundaki kötülükten, kalıtımsal ve bedensel özelliklerinden, toplumsal sebeplerden kaynaklanır. Suçluluk, kişiyi toplum halinde yaşayan öteki bireylerin karşısına çıkaran bir çatışmanın ürünüdür. Ceza Hukukuna göre suç; yasanın cezalandırdığı harekettir (Yarsuvat D, 1980).

Biyolojik bir varlık olarak dünyaya gelen çocuğun, sosyal varlığa dönüşmesi sosyalleşme süreci ile olur. Büyüyen çocuk çevresi ile etkileşim sonucu onları taklit eder. İnsan, içinde bulunduğu sosyal çevre ve daha birçok etkenin tesirindedir. Bu faktörlerin karmaşık etkileşimi sonucu bir birey olarak toplumda yerini alır (Yavuzer H, 1986).

Çocuk suçluluğunu, yetişkinlik dönemi suçluluğundan ayırt eden en önemli özellik bu dönemin kişilik gelişiminin “problemli devre” diye adlandırılan ergenlik dönemine rastlamasıdır. Ergen, ailesinin yasaklamalarına ısrarla karşı koyar. Yeterince olgunlaşmamış olmasının sonucu, gençte belirgin bir dengesizlik görülür. Bu kritik dönemdeki gencin işlediği suçu bu devrenin özelliklerinden soyutlayarak ona alelâde bir suçlu gözü ile bakmak imkânsızdır (Yavuzer H, 1982).

Çevreden, toplumsal kabul bekleyen genç, beğenmediği bazı kuralları yeniden düzenlemeyi düşünür. Bazı davranışlarının kimseyi memnun etmediğini görür. Ergen yaşı gereği kuralların sebeplerini kavrayamaz.

Çocukta “Ben” oluşturan tavır alışlar, ailedeki kişiler arası ilişkilerle kurulur. Ailedeki kurulan yapıları dinamik olup, daha sonraki ilişkilere yön verirler. Ülkemizde yapılana araştırmalarda, çocuk suçluluğunda psikososyal problemlerin ağır bastığı ortaya konulmuştur.

Çocuk yargılamasının birinci amacı ceza vermekten daha çok çocuğu suça iten etkenleri bulup, olumsuz şartlardan uzaklaştırmak, topluma uyumlu bir beraberlik yaşamasını sağlamaktır (Yavuzer H, 1982).

Birçok araştırmacı insanları suç işlemeye sevk eden nedenlerin başında ailenin geldiğini kabul etmektedir. Ailenin çocuktan beklentileri, o çocuğun hayatını ve çevresi ile duygusal iletişimini önemli derecede etkileyecektir. Bu yüzden, insan yaşamı boyunca seçme özgürlüğüne sahip olmadığı tek şey ailedir.

Parçalanmış aile deneyimi, çocuğun toplumsallaşması sürecini kesintiye uğratması sebebiyle hatalı ve eksik bir sosyalleşmeye yol açar. Bunun sonuçlarından biri de suç davranışıdır. Araştırmalar suçlulukla parçalanmış aile deneyimi arasında ilişkiler bulunduğunu desteklemektedir (Uluğtekin S, 1991).

Birçok araştırma, parçalanmış aileden gelen suçlu çocukların oranının sağlam aile yapısından gelenlere göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu göstermektedir. Bazıları ise özellikle ayrılık ya da boşanma gibi bir sebeple kendini gösteren aile parçalanmasının suçlulukla daha fazla ilişkili olduğunu vurgulamaktadır.

Anne-baba-çocuk ilişkileri çocuğun yeterli ya da yetersiz toplumsallaşmasında, dolayısıyla suçlu davranışın çıkmasında önemli rol oynar. Anne-baba-çocuk ilişkilerinde ebeveynin çocuğuna ilişkin bakım ve eğitimini içeren davranışları ve çocuğun bunlara ilişkin algısı toplumsallaşması sürecini başlatır (Koptagel G, 1981).

Sert ve otoriter bir baba, çocukta olumsuz tavırların oluşmasına onun uyumsuz bir birey olmasına, hatta evden kaçma gibi davranışlarla antisosyal davranışa ilk adımlarını atmasına sebep olmaktadır.

Ana-babalar bilmelidirler ki, aşırı koruma ve hoşgörünün egemen olduğu disiplin anlayışı kadar, aşırı sert ve otoriter bir uygulama  da yanlı ve zararlıdır. Çocuğun sağlıklı, ruhsal ve toplumsal bir gelişme gösterebilmesinin ilk şartı ailede tutarlı bir eğitim uygulanması ve belirli bir ölçüde otoritenin varlığıdır.

Sosyal bilimciler ve eğitimciler, suçluluğun öğrenilmiş bir süreç olduğunu kabul etmekte ve suçluluk eğilimlerinin normalden sapmış davranış şekilleri olduğu kadar, grup yaşamına bağlı olan bir soru olduğunu da savunmaktadır (Sutherland EH, 1955).

Eğitilmiş olmak, anne babaya hiç değilse kendi davranışlarını eleştirme ve denetleme imkânı vermektedir. Suçla ilgili yapılan araştırmalar suçlu çocukların ailelerinin sorunlarından birinin de eğitimsizlik olduğunu ortaya koymaktadır.

Ailenin sosyoekonomik şartları aile hayatının ruh sağlığını etkilediği gibi çocuğun kişiliğini de etkiler. Arzularına doyum bulamayan veya somut olarak açlığa ve kötü hayat şartlarına mahkûm olan çocuklarda yoğun bir endişe görülür. Bu kişiliğinde derin izler bırakır ve çocukta sürekli bir güvensizlik hâli oluşturur (Kağıtçıbaşı Ç, 1988).

Aile ve arkadaş çevresi çocuğa öteki bireylerle çalışma alışkanlığı kazandırırken, okul bir toplumsal kurum olarak bu alışkanlığı sürdürür.

İnsancıl, bireyi geliştiren, hayata hazırlayan eğitimin önemine karşılık, eksik, yetersiz yanlış eğitimin birçok problemin kaynağı olabilmektedir.

Okuldan uzaklaşma özellikle yeni yetişen gencin hayatında ani bir değişme ve kesintiyi oluşturur. Böyle bir uzaklaştırma çocuğu aile hayatı içinden koparmakta ve bir ergen krizinin patlak vermesine yol açmaktadır (Koptagel G, 1981).

Okula başlama yaşının gecikmesi çocuk için önemli bir engeldir. Suçlu çocuklar okula yaşıtlarına göre geç başlamışlardır.

Okuldan istenilen kalitenin tutturulması, çocuk suçluluğunun önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Çocuğun sosyalleşmesine etki eden bir diğer etmen, oyun grupları ve arkadaşlık ilişkileridir.

Arkadaş seçiminde deneyimsiz olan çocuk için grup içindeki hatalı davranış örneklerini model alma ve bunları kabullenme kolay olacaktır. Aynı zamanda çocuk diğer yaşıtları ile etkileşerek suç olan davranışı benimseyip uygulayacaktır. Çocukların 3-5 kişilik gruplar hâlinde suç işlemeyi tercih ettikleri gözlenen bir husustur (Gökçen B, 1997).

Çocuk, fizyolojik gelişimi ve toplum içinde sahip olduğu statüsü itibarı ile, tüketici bir unsurdur. Günümüzde gelir dağılımı bozuk ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, çocuk iş gücüne sıklıkla rastlanılmaktadır. Bu grup ülkelerde  gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının erken yaşta çalışma hayatına atıldığını görmekteyiz.

 

Göç

Toplumsal göçebe veya yerleşik olması ile köyde ve kentte yaşıyor olması bireyin davranış biçimleri için önemli belirleyicilerdir. Çok hızlı bir iç göçle büyük kent mahallelerine eklenen taşra insanının derin ruhsal sıkıntılarının dışavurumu, özünde toplumsal problemleri sıklıkla tek tek vakalar hâlinde kent gündemine taşımaktadır. Demografik etkenlerin ekonomik ve kültürel etkenlerle iç içe bulunması suç olgusunu ortaya çıkarmakta ve suçluluğun artışına sebep olmaktadır.

Çarpık yapılanmış bir kentte yeni gelen kişi geleneklerini sürdüremez. Göç edilmiş yerle içine girdiği yerle içine girdiği  yeni ortam arasında bir bağdaşıklık göremez. Çaresizlik ve mahrumiyet çekmekte, çoğu zaman farklı derecelerde bunalımlara düşmektedir. Kentteki köylü bağlanabileceği insancıl bir şeyler bulabilmek için derin bir istek duyar. Kişiliğini ifade etmek ve kendi adına davranışta bulunmak için, güçlü bir tutku duyan bu insan çoğu kez aradığına ulaşamamakta ve mutsuz olmaktadır. Psikososyal ve ekonomik sıkıntıların büyük bir kısmını bu bocalama durumunun bir etkeni olarak görebiliriz (Sencer Y, 1970).

Toplumdaki bireylerin normal dışı davranışlar içinde olmalarında kırdan kente göçün rolü, daha geçen yüzyılın başında kesin çizgilerle ortaya çıkmıştır. Ülkemizde 1970’lere kadar yapılan araştırmalar daha çok köy problemlerine yöneliktir. Çatışan rollerin heyecan birikimine yol açtığı, izole hayatın ise uyumsuzlukla sonuçlandığı kentteki hayatın, davranış bozukluklarını artırıcı olduğu ilgili meslek çevrelerince kabul edilmektedir (Kıray M, 1982).

Kırdan kente göç olgusunun meydana getirdiği temel problemlerden biri hızlı gecekondulaşmadır. Gecekondulaşma, işsizlik, konut, çevre, trafik gibi problemlerle birlikte, uyumsuzluğun yeni bir hayat tarzından kaynaklanan temel bir mesele olduğu görülmektedir. Bu uyumsuzluk, güç şartlardaki çocuklar için önemli bir zemin meydana getirmekte, çocukların suça itilmesini hızlandırmaktadır.

Göçü ve kentleşmeyi doğuran sebepler genellikle itici ve çekici güçlerdir. İtici güçler, nüfusu köy dışına iten her türlü etmenlerdir. İtici güçler köylerden kopan nüfusu kentlere, büyük merkezlere taşıyan ulaşım araçlarındaki ve imkânlardaki gelişmelerdir. Çekici güçler ise kentin sosyal ve ekonomik canlılığıdır (Keleş R, 1984).

Sülalenin kente göçmüş olan ilk kuşak aileleri, hayatlarının dış görünüşünde kente ait yaşam geneline uysalar da, aile içi tutumları, ailenin diğer üyeleri ve özellikle daha genç kuşaklarına davranışları, geniş aile kavramından etkilenmektedir. Kökenlerinden kopmuş olmanın getirdiği yalnızlık ve bilinçdışı suçluluk duyguları taşımaktadır. Kente göç eden ailelerde, her ne kadar biçim açısından çekirdek aile tipi hayat sürdürülürse de ailenin sosyal yaşam ve güvencesinde geniş aile ölçüleri uygulanmaktadır. İçinde henüz yabancı kaldıkları, bütünleşemedikleri, genel sosyal güvencelere tam olarak güvenemedikleri, ya da bu güvencelerin gerçekten de yeterli olmadığı ortamlarda böylesine bir hayat ve davranış biçimi, onlara daha güvenli bir destek sağlamaktadır (Özbek A, 1983).

Kente gelenler başlangıçta kendi köyünden gelmiş akraba veya tanıdıklarının yanına yerleşmekte, sonra yavaş yavaş kentle ilişki kurmaya başlamaktadırlar. Kente yeni gelenler öncelikle hayatlarını devam ettirecek yeni geçim kaynakları arama, uygun bir iş bulma, aileyi barındıracak bir konuta sahip olma problemleri ile karşı karşıya kalırlar.Uyum sorunu ise daha farklı biçimde, uzun vadeli ve psikolojik kökenli olarak ortaya çıkmaktadır. Yerleşilen çevre ile olarak geleneklerde zayıflama, bireysel ailevî problemlere yol açar (Geray C, 1966).

Kente göç ile birlikte, ailenin çocuklar üzerindeki denetimi azalmaktadır. Ayrıca aile içinde yeni kent toplumunun istediği kişiliği verecek şekilde otorite ve sevgi ilişkileri gelişmemiştir. Buna rağmen kentlerde çocukların sosyalizasyonunu sağlayan aile dışındaki kurumlardan söz konusu küçükler, yeterince yararlanamaz. Göç eden anne baba köydeki davranış biçimlerini hemen değiştirmemekte, bu durum kentin özgür dünyasında bulunan gencin aile ile sorunlar yaşamasına yol açmaktadır (Kıray M, 1982).

Kırsal alanlardan kente göç, birçok şey gibi gencin kişilik oluşumunu da etkileyecektir. Yeni yetişen genç çevre ile kuvvetli bağlarının oluştuğu bir devrede ortam değişikliği ile karşı karşıya bırakılırsa kişilik oluşumunu yıpratıcı etkiler ortaya çıkacaktır.

Genç kendini çevreleyen şartların olumlu ya da olumsuz oluşu ölçüsünde kent hayatının gerekleri ile uyum veya çatışma durumunda olacaktır. Kente uyum, zamana bağlı olduğu için belli bir süre sonra şehre gelenler apayrı bir kültür meydana getireceklerdir. Kentleşme aile yapısı üzerinde eğitim, kültür, teknolojik imkânlar ve konfor sağlamak olumlu etkilerde bulunması yanında, aile bağlarının zayıflaması, gençleri aile dışında gruplara koyması gibi menfilikler de getirir. Grupların olumsuz hareketlerine yönelerek suça yönelmeler, boşanma ve evlilik dışı ilişkiler bu olumsuz etkilerin sonucudur (Sencer Y, 1970).

Kentte bir diğer önemli sorun işsizlik ve geçim sıkıntısıdır. Toplumsal ekonomik düzeyin düşüklüğü, bir yandan maddî yaşama şartlarını ağırlaştırdığı için, bir yandan da toplumsal güçlükleri yoğunlaştırması sebebi ile dolaylı olarak kente ait uyum açısından menfi bir etkide bulunmaktadır (Kıray M, 1982).

Şehir bölgelerine göç olayında gerek bireylerde gerek aile yapısı içinde çevre karşısından kültürel intibaksızlık görülmektedir. Bunun yanı sıra kırdan gelenlerin, işsiz kalmaları hâlinde sosyal dayanışma şuurunu yitirerek kendi grupları içine çekilmeleri  söz konusudur.

Çocuğun uyumsuzluk belirtisini değerlendirirken şu etkenleri göz önünde tutmalıyız:

- Çocuğun gelişme dönemi: Belirti belli bir dönemin karakteristiğidir, bu dönem sıklıkla görülür.

- Belirtilerin sıklığı ve gücü: Davranışlarını her türlü çevrede dizginleyemeyen bir çocuk problemli sayılabilir.

- Belirtilerin sürekliliği: Geçici belirtiyle süreklilik gösteren semptom aynı değildir.

- Belirtilerin birlikteliği: Başka hangi belirtilerle eşlik ettiğini bilmek önemlidir. Tek bir kriterle uyumsuzluk tespit edilemez (Yavuzer H, 1982).

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR:

1. Yarsuvat, D.: Toplumsal Gelişim Sürecinde Çocuk Suçluluğuna Kriminolojik Açıdan Bakış, Akbank Yayınları, 12:28-29, 1980.

             2. Yavuzer, H.: Çocuk Psikolojisi, 6. Basım, s:78-85, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982.

             3. Yavuzer, H.: Çocuk ve Suç, 4. Basım, s:212-214, 189-190, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986.

4. Uluğtekin, S.: Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma, s.22-24, 37-39, 59-60, Bizim Büro Matbaa, Ankara, 1991.

5. Koptagel, G.: Ruhsal Etkileşim Açısından Çocuk ve Aile, s:245-255, AK Yayınları, İstanbul, 1981.

6. Sutherland, EH.: Priciples of Criminology, pp:112-118, 132-134, Lipphcatt Co, Chikcago, 1995.

7. Kağıtçıbaşı, Ç.: İnsan ve İnsanlar, 7. Basım, s:145-146, Evrim Basım, İstanbul, 1988.

8. Gökçen, B.: Toplum ve Göç, Ulusal Sosyoloji Kongresi Özetleri, s:81-82,  Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara, 1971.

9. Gökçen, B.: Gecekondu Gençliği, Cilt 15, s:104-106, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Rektörlük No: 4972, Ankara, 1971.

10. Sencer, Yakut.: Türkiye’de Kentleşme, Bir Toplumsal ve Kültürel Değişme Süreci, Kültür Bakanlığı Yayını, Yayın No:345, Ankara, 1970.

11. Kıray, M.: Toplumsal Değişme ve Kentleşme, Kentsel Bütünleşme, s:57-58, Türkiye Gelişme Araştırmaları Vakfı Yayını, No: 4, Ankara, 1984.

12. Keleş, R.: Kentleşme ve Konut Politikası, s:43-45, Ankara Üniversitesi Siyasal  Bilimler Fakültesi Yayınları, Rektörlük No: 540-541, Ankara, 1984.

13. Özbek, A.: Sosyal Psikiyatriye Giriş, s.143-144, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları, Yayın No: 243, Ankara, 1993.

14. Geray, C.: Şehirsel Toplumun Kalkınması, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 6:235-236, Ankara, 1966.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİPNOT:

 



[1] Bu yazı Sayın Prof.Dr. İbrahim Balcıoğlu’nun Bilge Yayıncılık’tan çıkan “Şiddet ve Toplum” kitabından tanıtım amacıyla alınmıştır. (Prof.Dr. İbrahim Balcıoğlu, Bilge Yayıncılık, Şiddet ve Toplum, İstanbul, 2001, 1. Baskı, s.203 vd.) Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır. Daha detaylı bilgi için ilgili kitaba başvurmanızı özellikle tavsiye ederiz.

 

 

 

 

 

 

© www.kriminoloji.com 2002

Sitemize www.hukukcu.net ve www.hukukcu.org üzerinden de ulaşabilirsiniz.

 

Ana sayfa