www.kriminoloji.com
ŞİDDETİN NÖROBİYOLOJİSİ
Doç.Dr. Mustafa BİLİCİ[i]
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi / Psikiyatri Kliniği
Şiddetin
ortaya çıkmasıyla alakalı nörobiyolojik etkenleri incelemeden evvel bazı
tanımlamaları yapmakta yarar var. Şiddet içeren olumsuz duygu ve davranış
terkiplerini tanımlayan kavramlardan ilki agresyon ya da en yakın Türkçe
ifadesiyle saldırganlıktır. Agresyon terimi bedensel ve ruhsal açıdan başka
canlılara ve nesnelere zarar vermek amacıyla, kızgınlık, öfke ve nefret dolu
yıkıcı her türlü davranışı tanımlamaktadır. İkinci terim hostil ya da düşmanca
saldırganlık. Bu terim kişinin aşağılandığını ve kasıtlı bir şekilde tahrik
edildiğini algıladığı durumlara karşı gösterdiği her türlü tepkiyi ifade
etmektedir. Şiddet ya da violence ise bir kişi ya da bir grubun başkalarına
karşı verdiği her türlü fiziksel zararı tanımlar. Aniden ve abartılı bir
biçimde ortaya çıkması ve karşısındakini yaralama ve yok etme amacını gütmesi
nedeniyle saldırganlık yıkıcı eylemlerin marjinal noktasında yer alır. Tanım gereği şiddet kendine dönük
saldırganlığı ve intihar davranışını kapsamaz (Abay ve Tuğlu 2000).
Suç,
yukarıdan tanımlamaya çalıştığımız temel kavramlarla yakın ilişki içinde
bulunan bir terimdir. Suç, yasal kurallara uymayan ve hapis veya malî
yaptırımlarla cezalandırılan her türlü eylemin adıdır. Şiddet suçları, kişilere
saldırganlığı içerdiği için homisid (adam öldürme), homisid girişimi, tecavüz
ve diğer saldırılar bu kapsam içinde yer alır. Suç davranışı şiddet içerip
içermemesi ve dürtüsel olup olmamasına göre incelenebilir. Dürtüsel nitelikteki
suç davranışında önceden tasarlama (taammüden) ve kasıt yoktur. Dürtüsel
olmayan şiddet suçlarından ise kasıt söz konusudur (Coccaro ve McNamee 1998).
Araştırmalar dürtüsel nitelikteki suç davranışında biyolojik etkenlerin daha
fazla rol oynadığını desteklemektedir.
Saldırganlığın
Çok Yönlü Değerlendirilmesi:
Saldırganlık
ve merhamet ile ilgili davranışları tahterevallinin iki ucuna yerleştirdiğimizi
varsayalım. Sağlıklı insanlarda bu iki uç ufak salınımlar gösterse de
genellikle denge hâlindedir. Bu ifadeden saldırganlığın ya da merhametin ağır
bastığı “normal” durumların olmadığı neticesini çıkarmak yanlış olur. Mesela
düşmanlar tarafından ülkesi işgal altına alınan bir insanın düşmanlarına karşı
saldırgan davranış sergilemesi patolojik değil aksine sağlıklık belirtisidir
(Erich Fromm’un (EF) savunucu saldırganlığı). Dolayısıyla tek başına saldırgan
davranışa bakarak onun normal ya da anormal olduğuna karar vermek doğru olmaz.
Önemli olan saldırgan davranışın hangi bağlamda ortaya çıktığıdır.
Yukarda
bahsettiğimiz tahterevalliyi etkileyen çok sayıda değişken bulunmaktadır.
Beyinle ilgili etkenlerden periakuaduktal gri madde (PAK), amigdala ve
orbitofrontal korteks (OFK) denen bölge bu değişkenlerin başında gelir. Ayrıca
genler, hipokampus denen beyin bölgesi, kognisyonlar, serotonin, testosteron ve
GABA gibi değişkenler de saldırganlıkla doğrudan ilintilidir. Ev ortamı,
mülkiyet ilişkileri, din, dünya görüşü, kültürel değerler, alkol kullanımı,
uyuşturucu maddeler ve medya gibi pek çok değişkenin de insanın
merhamet-saldırganlık dengesini etkilediği bilinmektedir. Yönetim biçimleri
insanın içindeki bu dengeyi sürdürmek için çeşitli kurallar ihdas etmiştir. Musevilikteki
On Emir, Hammurabi Kanunları, İslâm’ın tasavvuf ilkeleri ve demokrasi bu
yönetim biçimlerinden bazılarıdır. Denge bozulup saldırganlığın ağır bastığı
durumlarda çok sayıda yıkım yaşanmıştır. Savaşlar, soykırımlar, işkenceler ve
sürgünler bunlardan bazılarıdır. Dengenin bozulması durumunda çareler de
üretilmiştir. Mesela aile kurumunun güçlendirilmesi, eğitim, saldırganlığı
azaltan ilâçlar ve yasal yaptırımlar bunlardan bazılarıdır.
Agresif
davranışların psikiyatrik hasta ve hastalıklarda sık görüldüğü konusundaki
yaygın inanışın aksine saldırgan davranışların görülme oranı psikiyatrik hasta
ve “normal” popülasyon grupları arasında benzer bulunmuştur. Psikiyatrik
hastalıklardan davranım bozukluğu, postravmatik stres bozukluğu, obsesif
kompulsif bozukluk demans, antisosyal kişilik bozukluğu ve aralıklı patlayıcı
bozuklukta saldırgan davranışlar genellikle bir belirti olarak hastalığa eşlik
eder. Bazen ise kötülük görme ya da büyüklenmeci hezeyanlarla seyreden paranoid
şizofreni, parnoid bozukluk, paranoid kişilik bozukluğu ve iki uçlu duygulanım
bozukluğunun manik evresi gibi hastalıklara ikincil olarak saldırgan
davranışlar gözlenebilir.
Bu
noktadan sonra agresif davranışların nörobiyolojisi konusunda yapılan
çalışmalara geçebiliriz. Saldırgan davranışın nedenini ve nasıl geliştiğini
açıklamaya yönelik olarak içgüdüsel davranış sosyal öğrenme, engellenme ve
bilişsel davranışçı model gibi birçok kuram ileri sürülmüştür. Saldırgan
davranışın öğrenilmiş ve uyum sağlayıcı bir durum olduğunu ifade eden bu
kuramsal görüşlerin yanında, fizyopatolojik zemini ortaya çıkarmaya yönelik
nörokimyasal, nörofizyolojik ve beyin görüntüleme çalışmaları giderek
artmaktadır. Yapılan deneysel araştırmalar ve olgu örnekleri saldırgan
davranışlarda frontal lop, hipotalamus, limbik sistem ve beyin sapı gibi beyin
yapılarının işlevsellik sorunlarının; aseltilkolin, GABA, norepinefrin,
dopamin, serotonin gibi nöromediatörlerin, kortizol ve testosteron gibi
hormonal faktörlerin işlevsel farklılıklarının rolü olabileceği üzerinde
durmaktadır (Glenn ve Raine 2008).
Saldırganlığın
Genetiği:
Evvelâ
genlerin saldırgan davranışlar üzerindeki etkisini kısaca irdelemekte yarar
var. Genetik çalışmalar epidemolojik ve deneysel çalışmalarla yakından
bağlantılıdır. Saldırgan davranışların sık gözlendiği ADHD’li ve antisosyal
kişilerden elde edilen epidemolojik bilgiler bu iki hastalığın genetik olarak
incelenmesini hızlandırmıştır. Benzer şekilde deneysel çalışmalar bazı genleri
silinen (knocked-out) hayvanlarda saldırgan davranışların ortaya çıkabileceğini
göstererek genlerle saldırganlığın ilişkisi üzerine yapılacak çalışmaları
ateşlemiştir.
Konuyla
alakalı yayınlar gözden geçirildiğinde genetik çalışmalardan elde edilen
bulguların serotonin ve dopaminle ilgili genler üzerinde yoğunlaştığı görülür.
Bu iki maddenin hücrede üretilmesinden etki yerine taşınmasına ve ilişkili
bağlanma bölgesine kenetlenmesine kadar işleyen süreçleri kontrol eden genetik
mekanizmalar ayrıntılı olarak ortaya konmuştur. Bu ayrıntılı genetik
çalışmalardan aklımızda kalması gereken husus şu: Beyinde serotoninin yapımını
kontrol eden genin iyi işlev görmemesi ya da üretimde bir sorun olmaksızın
serotonin taşınmasını sağlayan proteinleri kontrol eden genlerin hatalı olması
veyahut da üretim ve taşımada bir sorun olmaksızın serotoninin bağlandığı
reseptörlerin kusurlu üretilmesine neden olan genlerin bulunması, bir şekilde
saldırgan davranışların ortaya çıkmasını sağlayabiliyor.
DNA
polimorfizmi denen genetik etken agresif davranışlara yakın ilişkili
bulunmuştur. En iyi bilinen DNA polimorfizmi triptofan hidroksilaz (TPH)
genindedir. TPH, serotonin sentezinde hız sağlayıcı enzimdir (Nielsen ve ark.
1994). Bu genin farklı allelerine sahip dürtüsel şiddet suçlarında beyin
omurilik sıvısında (BOS) serotonin yıkım ürünü düzeylerinde düşüklük tespit
edilmiştir. Benzer bulgular intihar eden bireylerde gösterilmiştir. Bu bulgu
dürtüsel olarak suç işleyen bireylerde genetik bir farklılığa bağlı olarak
yeterince serotonin üretilemediğini ve bu durumun agresif davranışlara yol
açtığını düşündürmektedir. Daha ileri çalışmalar serotoninin bu etkisini
vasopressin ile birlikte oluşturduğunu göstermiştir. Yani serotoninin ve
vasaopressin agresyon üzerine birlikte inhibitör bir etki gösterir. Fluoksetin
adlı ilaç hem serotonin hem de vazopressin üzerinden agresyonu azaltmaktadır
(Flannery ve ark. 2007).
Cinsiyet
ve saldırganlık ilişkisi konusunda yapılan çalışmalar Y kromozomu üzerinde
yoğunlaşmıştır. Fakat bu konuda yapılan çalışmalar daha ziyade deneysel dizayndadır.
İnsanlarda yapılan çalışmalar yetersiz olduğu için Y kromozomunun saldırgan
davranışlarla ilişkisi net olarak kurulamamıştır.
Saldırganlığın
Nörokimyası:
Serotonin
saldırgan davranışla en fazla ilintilendirilen kimyasal maddedir. Özellikle
orbitofrontal bölgedeki yetersiz serotonerjik etkinliğin saldırgan davranışın
ortaya çıkmasında önemli olduğu bilinmektedir. Ayrıca kolinerjik ve
katekolaminerjik sistemler de agresyonu artırır. İntihar ve saldırganlıkta
artmış noradrenerjik etkinlik vardır (Gerra ve ark. 1997). Dürtüsel şiddet suçu
işleyen antisosyal kişiler arasında BOS’ta dopamin yıkım ürünü düşük
bulunmuştur.
Gama
amino bütirik asidin (GABA) beyinde hem inhibitör hem de eksitatör sinapslarda
görev alması gerek saldırgan davranışların ortaya çıkmasında gerekse bu
davranışların dizginlenmesindeki rolünü anlaşılır kılmaktadır. Bu nedenle GABA
üzerinden etkili benzodiazepinlerin ve alkolün saldırgan davranışlar üzerindeki
etkisi değişkenlik göstermektedir. GABA agonistleri saldırganlığı azaltır. GABA
antagonistleri (pikrotoksin) ise saldırganlığı artırır (Weisman ve ark. 1998).
Testosteronun
hayvan araştırmalarında saldırgan davranışlardaki rolü bilinmesine karşın
insandaki etkisi çok belirgin değildir. Genel olarak plazma ve tükürükte
ölçülen serbest testosteron düzeyi ile saldırgan/hostil davranış arasında
pozitif bir ilişki kurulmaktadır. Özellikle antisosyal dürtüsel şiddet
suçlularında klinik çalışmalar BOS serbest testosteron düzeylerinin
yükseldiğini göstermiştir (Virkkunen ve ark. 1994). Testosteron verilen
erişkinlerde saldırganlık eğiliminde artış bildirilmiştir. Ayrıca saldırgan
kriminallerin tükürük ve plazma testosteron düzeylerine sahip olduğu tespit
edilmiştir (O’Connor ve ark. 2004). Testosteron ile saldırgan davranış
ilişkisinin hangi mekanizma üzerinden gerçekleştiği konusunda ilâve çalışmalara
ihtiyaç vardır.
Ayrıca
vazopressin, oksitosin ve nöropeptid Y gibi nöropeptidlerin de saldırgan
davranışların oluşumunda rol oynadığına dair kısıtlı veriler bulunmaktadır.
Kan
şekerinde düşme ile agresyon arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Belirgin hipoglisemide merkezî nöron işlevi bozulur ve bu da istenmeyen
uyaranlara agresif yanıt verme riskini artıran yargılama ve bilişsel işlevleri
bozabilir. Dürtüsel saldırganlık göstererek şiddet suçu işleyenlerde, bu
durumla reaktif hipoglisemi arasında kesin bir ilişki gösterilmiştir (Virkkunen
ve ark. 1994). Antisosyal kişilik bozukluğu veya aralıklı patlayıcı bozukluğu
olan dürtüsel şiddet suçlularının glikoz yüklemesi testinde glikoz artışları
anlamlı derecede düşüktür.
Şiddet
suçları işlemiş antisosyallerde 24 saatlik idrar serbest kortizolü düşük
bulunmuştur. Kontrollere göre antisosyal dürtüsel şiddet suçlarında BOS
kortikotropin düzeyi önemli derecede düşük bulunmuştur. Ancak bu düzeyler
dürtüsel olmayan şiddet suçları ve aralıklı patlayıcı bozukluğu olan şiddet
suçlarında antisosyallere göre biraz daha yüksektir (Virkkunen 1985).
Serum
kollestrolü ile şiddet arasındaki ilişki olduğu bilinmektedir. Dürtüsel şiddet
suçlarının dürtüsel olmayanlara göre kolesterol düzeyleri düşüktür. Kolesterol
düzeyini düşüren ilaç kullananlarda saldırgan davranışlarla ölüm oldukça
sıktır. Özellikle omega-3’ten fakir diyetle beslenenlerde intihar ve depresyon
sıkça görülür. Bir araştırmada omega-3’ün saldırgan ve depresif davranışları
azalttığı bulunmuştur (Zanarini ve Frankenburg 2003). Bu bulgulardan hareketle
omega-3’ün nöron zarı yapımında önemli olduğu, bu maddenin yetersizliğinde
beynin yeterince gelişememesi nedeniyle dürtüsel davranmaya eğilimli hâle
geldiği söylenebilir.
Nörofizyolojik
Etkenler:
Nörofizyolojik
çalışmalar en çok elektroensefalografi (EEG) ve uyarılmış potansiyeller üzerine
yoğunlaşmıştır. Saldırganlık ve şiddet davranışının sık görüldüğü antisosyal
kişilerde yapılan EEG çalışmalarında farklılık gösteren bulgular elde
edilmiştir. Yapılan bir çalışmada bu kişilerde EEG anormalliğinde genel
popülasyona göre anlamlı bir fark bulunmazken, ileri düzeyde saldırgan
davranışları ve adam öldürme suçu bulunanlarda fokal bulgular ve teta bandında
yavaşlama daha sık gözlenmiştir.Yapılan bir başka çalışmada antisosyal
kişilerin EEG’sinde anormal yavaş dalga aktivasyonu bulunmuş ve bunun üzerine
bu grup insanlarda limbik disfonksiyon olabileceği ileri sürülmüştür (Dinitz
1980).
Şiddet
davranışı ve epizodik kontrol bozukluğu ile temporal lop epilepsisi ve limbik
iktusun ilişkilendirilmesi nörofizyolojik etkenlerin saldırganlıkta önemli
olabileceğini düşündürmüştür (Tardiff 1987). Ancak, epileptik nöbetler
sırasında şiddet içeren davranışların nadir, agresif davranışların ise
stereotipik ve amaçsız olması nörofizyolojik etkenlerin önemimi bir miktar
azaltmıştır. Nitekim geniş bir araştırmada şiddet davranışı bakımından
epileptik olan ve olmayan bireyler arasında önemli fark bulunmaması saldırganlıkta
nörofizyolojik etkenlerin tek başına belirleyici olmadığını düşündürmüştür
(Hermann ve Whitmann 1984).
Lindberg
ve arkadaşları (2005), cinayet işleyen antisosyal olguların uyanıklık
EEG’lerinde alfa aktivitesinde azalma ve oksipital loplarda delta ve teta
aktivitesinde artma olduğunu, bu bireylerin gündüz normal uyanıklık hâlini
sürdürmedeki zorluklarının, uykunun non-REM dönemindeki sorun ile ilişkili
olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bir diğer çalışmada antisosyal olgularda uyku
kalitesinde bozulma ile saldırganlık düzeyleri arasında pozitif bağıntı olduğu
saptanmıştır (Semiz ve ark. 2008). Uyku ve saldırganlığın ilişkisini izah
etmeye yönelik açıklamalarda uyku ve uyanıklık döngüsünde, merkezî sinir
sisteminde bulunan birçok ajanın rolü olsa da serotonerjik sistemin daha önemli
olduğu ileri sürülmüştür (Adrien 2002). Prefrontal korteksin (PFK), hem öfke ve
şiddet davranışının düzenlenmesinde, hem de uyanıklığın sürdürülmesinde anahtar
rol oynadığı ve antisosyal kişilerde PFK’deki yapısal ve fonksiyonel
anormalliklerin önemli olduğu belirtilmektedir (Halasz ve ark. 2006). Q-EEG
kullanılarak yapılan çalışmalar biraz daha detay vererek agresyonda beyin
dalgalarındaki yavaşlamanın sol frontotemporal bölgede daha belirgin olduğunu
ortaya koymuştur. Bu durum saldırganların beyin kabuğunda bir gelişim problemi
olduğunu ya da bir kafa travması yaşandığını düşündürmektedir.
Uyarılmış
potansiyellerin araştırıldığı çalışmalarda, şiddet içeren suç işleyenlerde
frontal bölge P300 aktivasyonunda azalmanın gözlendiği ve davranım bozukluğu
olan ergenlerin sağlıklı kontrol grubuna oranla azalmış P300 amplitüdü ve
uzamış P300 latansına sahip oldukları bildirilmiştir (Kim ve ark. 2001). Beyin
çalışmalarının sonuçları irdelendiğinde antisosyal kişilerde kortikal eksitabilite
ve inhibitör düzeneklerinin rolünün araştırılmasının önemli olduğu
anlaşılmaktadır.
Sempatik
otonomik sinir sistemi aktivitesinin en temel göstergesi kabul edilen
istirahattaki kalp hızı aktivitesi saldırgan davranış gösteren adolesanlarda
düşük bulunmuştur. Benzer şekilde bu kişilerde istirahattaki deri iletim
kapasitesi de düşük bulunmuştur. Bu bulgular saldırganlığı olan bireylerde
beynin uyarılabilirlik kapasitesinin düşük olduğunu düşündürmektedir. Beynin
uyarılabilirlik kapasitesinin düşüklüğü ise etraftaki nötral uyaranların tehdit
edici olarak algılanmasına ve sonuçta saldırgan davranışların ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Fakat daha sonraları yapılan metaanalizler bu bulguların
bireysel olarak doğrulanması gerektiğini düşünmüştür.
Saldırganların
Beyinlerinde Yapısal Kusur var mı?
Beynin ön (frontal) bölgesinde bulunan
dorsolateral prefrontal korteks (DLPFK), orbitofrontal korteks (OFK) ve
amigdala davranışların planlanmasında, amaca yönelik eyleme geçirilmesinde ve
bilinçli olarak kontrolünde önemlidir. Agresif davranışlarla ilişkili beyin
bölgelerinin birbirini nasıl etkilediği şekil-1’de gösterilmiştir. Beyinle
ilgili yapısal çalışmalar CT, SPECT, MR ve PET teknikleri kullanılarak elde
edilmektedir. İlk anlamlı çalışmalar CT kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu
çalışmalardan birinde cinayetle suçlanan ya da tutuklanan 31 kişinin beyin
CT’lerinde % 64.5 oranında frontal, % 29 oranında ise temporal lezyonlar tespit
edilmiştir. Benzer şekilde SPECT kullanılarak gerçekleştirilen bir çalışmada
agresif psikiyatrik hastalarda, agresif olmayan psikiyatrik hastalara göre
prefrontal bölge ve sol temporal lobda kan akımında azalma bildirilmiştir. PET
kullanılarak yapılan bir çalışmada saldırgan hastaların orbitofrontal
bölgesinde glukoz tüketiminde azalma tespit edilmiştir. Cinayet işleyenlerle
yapılan bir çalışmada bu gruptaki deneklerin
leteral ve medial prefrontal bölgelerinde kontrol grubuna göre daha az
glukoz tüketildiği bulunmuştur. Glukoz tüketimindeki azalmanın nedenin
araştırıldığı ileri çalışmalar bu duruma azalmış serotonerjik etkinliğin yol
açabileceğini göstermiştir. Bu bulgulardan hareketle agresif davranışları olan
borderline kişilik bozukluklu olgulara 6 hafta fluoksetin verildikten sonra
yapılan PET incelemelerinde azalmış orbitofrontal kan akımının yükseldiği
tespit edilmiştir (Flannery ve ark. 2007).
İnsanda
saldırganlıkla ilgili en çok incelenen beyin alanları amigdala, temporal lop ve
limbik yapılardır. Dürtüsel eylemlerin kontrolünde ve frenlenmesinde
(inhibisyonunda) orbitomediyal prefrontal korteks belirleyici rol alır. Bu
bölgenin zedelenmesinde kontrolsüz, saldırgan ve intihara yönelik davranışlar
ortaya çıkabilir. Agresyon konusundaki çalışmalar limbik sistemin özellikle
amigdala ve hipokampus denen bölgelerinin işlev bozukluğuna dikkat çekmektedir
(Bear 1991). Baskın (dominant) hemisferdeki frontal ve temporal lop
anormalliklerinin şiddetle daha fazla alakalı olduğuna dair bulgular vardır
(Volavka 1999). PET incelemelerinde psikiyatrik hastalarda sol temporal ve frontal
glukoz kullanımı ve kan akım ölçümlerinde anormalliklerin gösterilmesi bu
bulguları desteklemektedir (Volkow ve Tancredi 1987). Saldırganlıkta tespit
edilen beyin işlev bozukluklarının kökeninde genetik, prenatal nörolojik
gelişimi bozan çevresel etkenler, perinatal komplikasyonlar ya da bunları
etkileşimleri bulunabilir (Volavka 1999). Amaca yönelik ve planlı bir
antisosyal veya şiddet içeren davranışın gerçekleşmesi için ciddi anlamda
korunmuş DLPFK gerekmektedir. Beyinde DLPFK, OFK ve amigdala gibi yapıların
tutulumu erken başlangıçlı antisosyal davranışlar ile ilişkilidir. Şizofrenik
hastalarda sağlıklı bireylere göre daha şiddetli DLPFK ve OFK tutulumu
görülmektedir. Erken evre şizofreni hastaları arasında, suç işlememiş
şizofrenlerle karşılaştırıldıklarında, özgeçmişlerinde kriminal suçlar bulunan
suçluların daha iyi nörokognitif fonksiyonlar ve DLPFK’de daha az tutulum
gösterecekleri beklenebilir (Flannery ve ark. 2007).
Prefrontal
alanların zarar görmesi davranışları kontrol etmede güçlüğe neden olmaktadır;
özellikle medial frontal lop lezyonlarında pek çok psikiyatrik semptomun yanı
sıra sosyal uyumsuzluk ve saldırgan davranışlar görülmektedir (Brower ve
Price). Birçok farklı nedenle beyin bölgelerinde zedelenme sonucu ortaya
Klüver-Bucy Sendromu’nda saldırganlık, görme agnozisi, hiperseksüalite,
hiperoralite ve hipermetomorfoz (her görsel uyarana tepki verme veya dokunmaya
çalışma eğilimi) gibi nörodavranışsal bulgular görülebilmektedir. Klüver-Bucy
Sendromu’nda yalnızca amigdala lezyonuna özgü olmadığı, frontal lop hasarında
veya izole diensefalon lezyonlarında da benzer belirtiler görülebildiği, bunun
da dorsomedial talamus, prefrontal korteks ve diğer limbik yapıları birbirine
bağlayan yolaklardaki hasarla ilgili olabileceği bildirilmektedir (Klüver ve
Bucy). Letaral hipotalamusun uyarılmasının ve limbik sistemdeki ön singulat
girusların veya subkallozal girusların çıkarılmasının kontrolsüz öfkeye ve
saldırgan davranışa yol açtığı gösterilmiştir. Ventromedial hipotalamusta
lezyonu olan hastalarda saldırganlık seviyesi artar. Bu lezyonlardaki
saldırganlığın önceden tasarlanmadığı, hedefin rastgele seçildiği
belirtilmektedir (Böke ve Özkan 1992). Frontal hasarlı bireylerde inhibisyon
kontrol sistemi iyi işlememektedir. Bu nedenle orbitofrontal korteks
zedelenmelerinde tepkisel veya impulsif saldırganlık riski artmaktadır (Blair
2001).
Erken
başlangıçlı kalıcı antisosyal davranışlar gösteren erkekler üzerinde yapılan
çalışmalar çok genç yaşlardan itibaren kontrollerden daha düşük sözel beceri,
şiddetli dürtüsellik ile bellek ve özellikle yüksek seviyede planlama gibi
yürütücü fonksiyonlarda bozukluğu içeren nörokognitif kusurlarla uyumlu
bulgular vermektedir (Hodgins 2004). Davranım bozukluğu olan çocuklar,
tekrarlayıcı agresif davranışlar gösteren erkek ergenler ve hikâyesinde
antisosyal davranışlar bulunan erkeklerde karakteristik olarak silik nörolojik
bulgular (SNB) bulunur (Lindeberg ve ark. 2004). SNB’lerin orbitofrontal
fonksiyonları fonksiyonları yansıttığı düşünülen nöropsikolojik testlerdeki
performans ile güçlü bir bağlantısı olduğu bildirilmektedir (Braun ve ark.
1995). Çok sayıdaki literatür, erken başlangıçlı, kalıcı antisosyal davranışlar
gösteren erkekler arasında çok çeşitli şekillerde yüksek seviyeli planlama
bozukluğu ve şiddetli dürtüsellik olduğunu göstermektedir. Bu kusurlar hem
dorsolateral prefrontal kortekste (DLPFK) (kötü nörokognitif performans), hem
de orbitofrontal kortekste (OFK) hafif tutulum olduğunu destekler (şiddetli
dürtüsellik) (Dolan ve ark. 2002). Nöropsikolojik test performansları ve SNB
çalışmalarının yorumları, sağlıklı erkeklere göre erken başlangıçlı, kalıcı
antisosyal davranışları olan erkeklerde karakteristik olarak tüm beyin, DLPFK,
OFK ve hipokampusları da içeren temporal lobların hacminin azaldığını ve korpus
kallozum hacminin arttığını gösteren yapısal beyin görüntüleme çalışmalarıyla
uyumludur (Raine ve ark. 2004). Her ne kadar amigdala anomalisini gösteren
doğrudan bir kanıt olmasa da, psikofizyolojik ve işlevsel görüntüleme
çalışmalarından dolaylı deliller elde edilmektedir (Kiehl ve ark. 2001).
Şekil 1: Beyinde agresif davranışlarla
ilişkili beyin bölgeleri Prefrontal korteks talamus üzerinden, medial amigdala
ve lateral hipotalmus doğrudan medial hipotalamusu etkileyerek agresif
davranışların sergilenmesini sağlayan dorsal periakuaduktal gri (PAK) maddeyi
etkiler. Santral ve bazal amigdala dorsal PAG’ı doğrudan etkiler. AMH: Anterior
medial hipotalamus, VMH: Vental medial hipotalamus. +: uyarıcı etki. -:
inhibitör etki (Mark P. Mattson, Neurobiology of Aggression Understanding and
Preventing Violence, 2003 Humana Pres Inc’ten alımıştır).
Sonuç olarak saldırgan davranış
yelpazesindeki davranışları tek bir nedenle izah etmek zor görünüyor. Biyolojik
nedenlerden sosyolojik etkenlere kadar pek çok değişken saldırgan davranışlarla
ilintilidir. Davranış bilimcilerin konuyla ilgisi hem saldırganlığın kökeninde
yatan etkenleri tespit etmek, hem de bu davranışları kontrol ederek tedavi
etmek arzusuyla bağlantılı olabilir. Ruh sağlığı profesyonellerinin günlük
yaşamlarında saldırgan davranışlar rutinin bir parçası olarak varlığını
sürdürür. Birçok profesyonel psikiyatrik hastaların ve yakınlarının öfkesinin
nesnesi konumuna gelmektedir. Öfke bazen kendini sözel olarak gösterirken bazen
de saldırgan davranışlar şeklinde sergilemektedir. Bu nedenle profesyonellerin
sürekli “uyanık” olması ve anında müdahale etme becerisi göstermesi hem
kendileri hem de hastaları için oldukça önemlidir. Bundan çok daha önemlisi “normal”
denen insanlarda her an ortaya çıkabilecek ve daha ağır sonuçları olabilecek
saldırgan davranışları kontrol altına alabilmektir. Burada sadece davranış
bilimcilerin değil, tüm toplum kesimlerinin duyarlı olması gerekmektedir.
Yazı boyunca insanın saldırgan yönünü
tartışarak bir haksızlığın ortaya çıkma endişesini dile getirmek istiyorum.
Evet, insan saldırgan davranışlar gösteren öfkeli bir mahlûktur. Ama aynı insan
yaralı bir karıncayı tedavi etmek için büyük bir özveri göstermeyi göze alacak
kadar merhametlidir de. Bu nedenle öfkeyi ve saldırganlığı anlamak için biraz
da merhameti ve sevgiyi incelememiz gerekmektedir.
DİPNOT VE KAYNAKLAR
[i] Bu yazı Doç.Dr. Mustafa BİLİCİ’nin,
BAŞKA / Psikiyatri ve Düşünce Dergisi, İstanbul, 2009, Sayı: 3,
Sayfa: 127-139, “Şiddetin Nörobiyolojisi” yazısından alınmış olup,
dergiden haberdar etmek amacıyla bu metin aktarılmıştır. Bu ve benzeri
konularda daha fazla bilgi edinmek için ilgili dergi sayılarına başvurmanızı
tavsiye ederiz. Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden,
yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç
bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır.
1.
Abay E, Tuğlu C (2000) Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojisi. Klinik
Psikiyatri 3:21-26.
2.
Adrien J (2002) Neurobiological bases for the relation between
sleep and depression. Sleep Med Rev, 6:341-351.
3.
Bear D (1991) Neurological perspectives on aggressive behavior. J
Neuropsychatry Clin Neurosci, 3:53-58.
4.
Blair RJ (2001) Neurocognitive models of aggression, the
antisocial personality disorders and psychopathy. J Neurol Neurosurg
Psychiatry; 71:727-31
5.
Böke Ö, Özkan (1992) Saldırganlıkta Nöroanatomi ve
Nöromediatörler. Psikiyatri Bülteni, 3:25-9.
6.
Braun CM, Laperre D (1995) Neurological soft sings in
schizophrenia: are they related to negative or positive symptoms,
neuropsychological performance, and violance? Arch Clin Neuropsychol,
10:489-509.
7.
Brower MC, Price BH (2001) Neuropsychiatry of Frontal Lobe
Dysfunction in Violent And Criminal Behaviour: A Critical Review, J Neurol
Neurosurg Psychiatry, 71:720-6
8.
Coccaro EF, McNamee B (1998) Biology of Agression: Relevance to
Crime. Psyhopathology and Violent Crime, AE Skodol (Ed), Washington, American
Psychiatric Press, s.99-128.
9.
Dinitz S (1980) The Antisocial Personality, Modern Legal Medicine,
Psychiatry Forensic Science, (Eds) Curan WJ, McGarry AL, Petty CS,
Philadelphia, Davis Camphany, 799-811.
10. Dolan MC, Deakin J, Roberts
N, Anderson IM (2002) Quantitative frontal and temporal structural MRI studies in
personality disordered offenders and control subjects. Psychiatry Res,
116:133-149.
11. Flannery J, Vazsonyı AT,
Waldman ID (2007) Handbook of Violent Behavior and Aggression. The Camridge
University Pres, p.77-242.
12. Gerra G, Zaimovic A,
Avanzini P ve ark. (1997) Neurotransmitter-neuroendocrine responses to
experimentally induced aggression in humans: influence of personality variable.
Psychiatry Res, 66:33-43.
13. Glenn AL, Raine A (2008) The
nerubiology of psychopaty. Psychiatr Clin N Am, 31:463-75.
14. Halasz J, Toth M, Kallo I ve
ark. (2006) The activation of prefrontal cortical neurons in aggression-A
double labeling study. Behav Brain res, 175:166-75.
15. Hermann BP, Whitmann S
(1984) Behaviral and personality correlates of epilepsy: a review,
methodological critigue and conceptual model. Psychol Bull, 95:451-497.
16. Hodgins S (2004) Criminal
and antisocial behaviours and schizophrenia: a neclected topic. In: Gattaz WF,
Hafner H, editors. Search for the causes of schizophrenia, vol. V. Darmstadt,
Germany: Steinkopff Verlag:.pp. 315-341.
17. Kiehl KA, Smith AM, Hare RD,
et al (2001) Limbic abnormalities in affective processing by criminal
psychopaths as revealed by functional magnetic resonance imaging. Biol
Psychiatry, 50:677-689.
18. Kim MS, Kim JJ, Kwon JS
(2001) Frontal P300 secrement and execcutive dysfunction in adoloscents with
conduct problems. Child Psychiatry Hum Dev, 32:93-106.
19. Klüver H, Bucy PC (1939)
Preliminary analysis of functions of the temporal lobes in monkeys. Arch Neurol
Psychiat, 42:979-1000.
20. Lindberg N, Tani P, Stenberg
J-H, et al (2004) Neurological soft signs in homicidial men with antisocial
personality disorder. Eur Psychiatry; 19433-437.
21. Lindberg N, Tani P,
Virkkunen M ve ark. (2005) Quantitative electroencephalographic measures in
homocidal men with antisocial personality disorder. Psychiatry Res, 136: 7-15.
22. Nielsen DA, Goldman D,
Virkkunen M ve ark. (1994) Suicidality and 5- hydroxindolasetic acid
concentration associated with a tryptophan polymorphism. Arch Gen Psychiatry,
51:34-38.
23. O’Connor DB, Archer J, Wu FC
(2004) Effects of testosterone on mood, aggression, and sexual behavior in
young men: A double-blind, placebocontrolled, cross-over study. Journal of
Clinical Endocrinology and Metabolism, 89: 2837-2845.
24. Raine A, Ishikawa SS, Arce,
et al (2004) Hippocampal structural asymmetry in unseccessful psychopaths. Biol
Psychiatry, 55:185-191.
25. Semiz ÜB, Algül A, Başoğlu
C, Ateş MA, Ebrinç S, Çetin M, Güneş C, Günay H (2008) Antisosyal Kişilik
Bozukluğu Olan Erkek Bireylerde Subjektif Uyku Kalitesinin Saldırganlıkla
İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 19: 373-381
26. Virkkunen M (1985) Urinary
free cortisol secretion in habitually violent offenders. Acta Psychiatr Scand,
72:40-44. Tardiff K (1987) Determinants of Human Violance. Annual Review 6,
s.451-464.
27. Virkkunen M, Rawlings R,
Tokola R ve ark. (1994) CSF biochemistries, glucose metabolism, diurnal
activity rhytms in alcoholic, violent offenders, fire setters, and healty
volunters. Arch Gen Psychiatry, 51:20-27.
28. Volavka J (1999) The
Neurobiology of Violence. J Neuropsychiatry Clin Neurosci, 11:307-314.
29. Volkow ND, Tancredi L
(1987) Neural substrates of violent
behaviour: a preliminary study with positron emission tomography. Br J
Psychiatry, 151:668-673.
30. Weisman AM, Berman ME, Tylor
SP (1998) Effects of clorazepate, diazepam, and oxazepam on a laboratory
measurement of aggression in men. İnternational Clinical Psychopharmacology,
13: 183-188.
31. Zanarini MC, Frenkenburg FR
(2003) Omega-3 fatty acid treatment of women with borderline personality
disorder: A doubleblind placebo-controlled study. American Journal of
Psychiatry, 160: 167-169.
NOT: Bu yazının yayınlanmasına verdikleri izin ve kriminolojiye
yaptıkları bu katkı dolayısıyla BAŞKA / Psikiyatri ve Düşünce Dergisi Editörü
Sayın Prof.Dr. Hayrettin Kara’ya çok teşekkür ederiz.
© www.kriminoloji.com 2002
Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya
turkhukuk.net, turkhukuk.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.