www.kriminoloji.com

 

 

HIZLA ŞEHİRLEŞEN VE SANAYİLEŞEN BİR KÜÇÜK ŞEHİR TOPLUMUNDA SUÇLULUK[1]

(EREĞLİ PROJESİ)[2]

 

 

 

 

 

 

Ord.Prof.Dr. Sulhi DÖNMEZER

 

 

 

GİRİŞ:

1.                – Hızla sanayileşen ve şehirleşen toplumlarda suçluluğun gerek adetsel yönden gerekse nitelik bakımından değişikliklere uğrayacağı hakkında görüşler bilinmektedir.[3] Ezcümle şehirleşen ve sanayileşen bir toplumda suçluluk tüm olarak artacak, köy ve şehir suçluluğu arasındaki farklılaşma gittikçe azalmaya doğru yönelecek, cebir ve şiddete dayanan suçların genel suçluluk arasındaki yeri azalırken mala karşı işlenen suçlar, hileli suçların oranı yükselecek, kadın ve çocuk suçluluğu artacaktır. Batı toplumları sanayileşirken ve şehirleşirken kendisini göstermiş bulunan bu gibi gelişmelerin evrensel olup olmadığını ve şehirleşip sanayileşen bütün insan toplumlarında bakımından, kültürel gelenekleri ne olursa olsun, bu görüşlerin aynı biçimde geçerli bulunup bulunmadıklarının incelenmesi gerekir. Ezcümle Batı ile aynı kültür geleneklerine sahip bulunmayan Doğu toplumlarında da sanayileşme ve şehirleşme halinde aynı sürecin aynı tarzda işleyip işlemeyeceği inceleme konusu olmalıdır.

Biz bir yazımızda[4] İnterpol tarafından yayınlanan istatistiklerden yararlanarak hızla değişen, sanayileşen ve şehirleşen Türkiye’de 1955-1966 devresi içinde suçlulukta genel olarak artışın kendisini gösterdiğini, cebir ve şiddet suçlarındaki gelişmenin devam ettiğini, hileli suçlardaki durumun ise aynı oranı koruduğunu kaydetmiş, asırlardan beri yerleşmiş bulunan sosyal değerlerin, İslâmî geleneklerin, çok kuvvetli bir aile kuruluşunun güçlü sosyal kontrol araçları olarak Türkiye’de fonksiyon yapmakta devam ettikleri ve bu sebeple sözünü ettiğimiz sosyal değişmelerin büyük bir etki göstermediğini belirtmiştik. Bu görüşlerimizi Avrupa Konseyi’nin, Avrupa Kriminoloji Enstitüleri Direktörleri arasında 28 Kasım – Aralık 1972 tarihlerinde (toplumda şiddet) konusunda organize ettiği bilimsel toplantıda da açıklamıştık. Bu toplantıda da açıklamaya çalıştığımız gibi Türkiye’de ekonomik gelişme genel suçluluk bakımından bir artışa sebebiyet vermiştir. Fakat Türkiye’de fayda, kâr, kazanç motivasyonunun işlenmesine sebebiyet verdiği suçlar, ezcümle şiddet suçları genel olarak davranış özelliği şeklinde kendisini gösteren (behavioral) suçların oranının üstüne çıkmıştır. Bu bakımdan Türkiye, açıkça, batı memleketlerindeki gelişmeyi göstermemektedir. Hiç şüphesiz bu gelişme Türkiye’nin batı ile olan sosyokültürel farklarına dayanmakta idi[5]. 

2.                – 1960’larda Türkiye’nin küçük bir Karadeniz sahil ilçesinde, memleketin en büyük demir çelik endüstrisi tesislerinin kurulmasına başlandı. Şu hal sözü geçen küçük şehir için şehirleşme, nüfus akıcılığı, kültür değişmesi ve çatışması, kültür ihtilâfı, mahallî örf ve âdetlerin ve biçimsel olmayan sosyal kontrol araçlarının güçlerini kaybetmesi, bir kelime ile yeni bir hayat tarzı demekti. 

Değinilen sürecin suçluluk üzerinde ne gibi etkileri olacağını, bu küçük şehir cemaatini sözü geçen hızlı sanayileşme olayının ne suretle etkileyeceğini saptamak için 1964-1968 yılları arasında, yani beş yıllık bir süre ile bu bölgede suçluluğun ne suretle gelişeceğini adım adım izlemeye karar verdik. Bizim asıl maksadımız Türkiye’de cemaatçi gelenekçi bir toplumun sanayi toplumuna geçerken husule gelecek olayların suçluluk üzerindeki etkilerinin nelerden ibaret bulunacağını tayin idi.

3.                – Bu bakımdan Ereğli’nin maksada uygun bir yer olduğunu sanmak hatalıdır: Ereğli, şehirleşme basit de olsa bir sanayileşme sürecinin etkisine, dar bir çerçeve içinde, 1840’lardan beri girmiştir. Gerçekten o tarihlerde civarda maden kömürü bulunmuş, bu hal Ereğli’de küçük bir liman teşekkülünü ve bazı şehir özelliklerinin belirlenmesini sonuçlamış, dolayısıyla kasaba gelenekçi toplum niteliğini tam olarak koruyamamıştır. Böylece kurulan demir çelik tesisleri “Ereğli’yi izole, kendi içine kapanmış, kendi kendine yeten ziraî bir toplum halinde bulmamıştır”[6]. Bununla beraber demir çelik tesislerinin yepyeni ve Türkiye’deki sanayileşme çapını aşan büyük bir kuruluş niteliğinde olması maksadımız yönünden burada böyle bir incelemeyi haklı saydırabilir. Gerçekten Ereğli’de demir çelik tesislerinin inşasına 16.6.1961’de başlanmış, inşaat 15.5.1965’te sona ermiştir. İnşaat işlerinde yaklaşık olarak 15500 işçi çalışmış, bu rakamın % 70’i Ereğli dışından gelen işçilerden oluşmuştur. 1969 yılının ikinci ayından itibaren fabrikada 3879 işçi çalışmakta idi, bunun % 35’i kasabanın yerlisi idi.

Bu rakamlar açıkça gösterir ki, demir çelik tesislerinin vücuda getirilmesi Ereğli’nin hayatında 1961 yılından itibaren teorik bakımdan kriminojen etkiler yapabilecek bir çok unsurlar getirmiştir. Kasabaya, aşağı yukarı, nüfusunun yarısından fazlasını geçen miktarda işçi gelmiş, bunlar geçici olarak orada kalmışlar ve bu hal toplumsal yönden sonuç doğurabilecek süreçlerin işlemesine sebebiyet vermiştir.

4.                – Ereğli araştırması bakımından çok memnunluk verici bir saptama da, kuşkusuz, sayın Mübeccel Kıray’ın 1962 yılında Ereğli üzerine yapmış bulunduğu şehir cemaati araştırması olmuştur[7]. Gerçekten bu eserle Ereğli ilçesi içindeki sosyal kurumların, insan ilişkilerinin ve değerler sisteminin 1962 yılında meydana getirdiği fonksiyonel bütün saptanmış ve yaptığımız suçluluk araştırması yönünden böylece çok büyük bir kolaylık sağlamıştır. Mübeccel Kıray’ın yaptığı etüt bizim yapmaya çalıştığımız rakamların yorumlanması yönünden, elbette ki, büyük yararlar sağlayacak idi. Hiç kuşkusuz araştırmamızın sonuçları yayına hazır hale gelince Kıray’ın eserine pek çok sayıda atıfların yapılması gerekecektir.

5.                – Bizim araştırmamız bakımından önemli olan aslî olaya kısaca değinelim:

Türkiye’de çok geniş bir şehirleşme ve sanayileşme olayının cereyan eylediğini biliyoruz. Bu hususu şehirleşme yönünden 1970 nüfus sayımı sonuçları açıkça ortaya koymuştur. Ereğli ise bu olayın en yoğun şekilde gerçekleştiği bölgelerin başında gelmektedir.

Gerçekten Kıray’ın eserinde belirttiği gibi 1840 yıllarından Ereğli şehrinin nüfusu iki bin civarında idi. 1910’da nüfus 6 bini aşmış, böylece 60 yıl içinde % 300’lük bir artış gerçekleşmiştir. Nüfus 1955’de 7878, 1960’ta ise 8815 olmuştur. 1935 yılı yüz itibar olunacak olursa 25 sene içinde nüfus takriben %30 oranında artmıştır.

1960 yılından sonra bu artışın büyük hız kazandığı görülüyor. 1965 nüfus sayımına göre şehir nüfusu 18.978’dir. 1970 nüfus sayımı sonunda ise şehir nüfusunun 28.904’e çıktığı görülmüştür. Görülüyor ki, 1960-1970 devresi içinde nüfus hemen de üç katı artmıştır. Bu artışın esasta demir çelik tesislerinin etkisine bağlanabileceği muhakkaktır. Zira kasabanın köylerindeki nüfus artışı bu orana hiçbir şekilde yaklaşamamaktadır. Şöyle ki, kasabanın köy nüfusu 1965 yılında 77.769, 1970’te ise 82.394’tü. Görülüyor ki, köylerdeki nüfus artışı, Türkiye’deki genel nüfus artışının çok üstünde olmakla beraber şehirdeki nüfus artışına göre çok düşüktür. Öyle sanıyoruz ki, Ereğli’deki nüfus artışı Türkiye’deki en yüksek orandır.

Bu tespit açıkça belirtir ki, dışardan Ereğli’ye büyük bir nüfus akımı olmuştur. Bu akım Ereğli’nin köylerinden değil fakat dışarıdan gelmiştir; yani Türkiye’nin diğer kısımlarından Ereğli’ye doğru son on yıl içinde büyük bir muhaceret olmuştur. Bunu nedeni, kuşkusuz, sözünü ettiğimiz sanayidir.

Böylece 1964-1968 devresini kapsayan bir suç araştırması çok büyük bir hızla sanayileşen ve şehirleşen bir toplumda suçluluğun gelişmeleri bakımından esas elemanları gösterebilecek değerde kabul edilmelidir.

 

Metodumuz:

6.                – Araştırmamızda uyguladığımız metod kısaca şöyle olmuştur: 1964-1968 seneleri içinde kasaba sınırları içinde, yani şehirde ve köylerinde işlenen suçlardan savcılığa intikal edenler ve sözü geçen suçların failleri olarak savcılığa yollananlar üzerinde bir anket çalışması yapılmıştır. Aslında sadece şehirde işlenen suçlar üzerinde bir araştırma yapmanın maksat bakımından daha uygun olacağı düşünülebilir. Ancak bu bölgede şehir ve köyler âdetâ birbiri içine girmiş gibi yaşamaktadırlar. Özellikle pazar kurulduğu günler köylüler hayatlarını şehirde geçirmektedirler. Köyler şehirle çok sıkı bir biçimde bütünleşmişlerdir. Bu itibarla tümüyle kasabayı ele almakta yarar görülmüştür.

Bizim elde edebildiğimiz ve üzerinde durduğumuz suçluluk rakamları, kuşkusuz, durumu tam olarak yansıtmaz. Zira savcılığa yollanan suçların sonradan beraat etmeleri mümkün bulunduğu gibi savcılığa intikal etmemiş ve “siyah sayı” hallinde kalmış geniş bir suçluluk da vardır. Ezcümle kaçakçılık suçları yönünden bu sayının büyük olabileceği düşünülebilir. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyetlere ilişkin kesin rakamlar da amacımız yönünden yeterli değildir. Çünkü Türkiye’de, bilindiği gibi, ceza davaları senelerce sürüdüğünden belirli senelere ait suçluluk, mahkûmiyet sayılarından çıkarılmaz. Kaldı ki, esas amacımız kesin suçluluk rakamlarını elde etmek olmayıp suçluluğun gelişmesindeki yönleri  saptamak olduğundan, uyguladığımız anket metodu maksadımız yönünden yeterli sayılabilir.  

7.                – Bir konferansta sözü geçen anketin bütün verilerini yansıtmak olanağı bulunmadığı açıktır. Önümüzdeki aylar içinde bu anketi ve yorumunu ayrıca yayınlayacağız. Burada incelediğimiz konu bakımından anketin bazı sonuçlarını belirtmek ve bunların yorumlarını yaptıktan sonra Türk toplumunun sosyo kültürel özellikleri çerçevesinde şehirleşme ve sanayileşmenin, batı toplumlarında sebebiyet verdiği sonuçların Türk toplumunda ortaya koymadığını gösteren bazı neticeleri yansıtmakla yetineceğiz. Aslında konuya ilişkin hipotezimizi tahkik etmekle yetineceğiz.

İpotezimiz şudur: Şehirleşen ve sanayileşen toplumların tümü kaçınılmaz bir biçimde, sanayileşmenin ve şehirleşmenin sebebiyet verdiği problemler ve başta suçluluk problemi ile karşılaşmayabilir. Toplumların kendilerine özgü normatif düzeni, sosyo ekonomik şartları sözü geçen gelişmenin olumsuz etkilerini ve hiç olmazsa, şiddetini azaltabilir ve toplumsal yapı, çok geniş zarar görmeden sanayiye geçiş devresinin bunalımlarını atlatarak yeni bütünleşmeler (integration) yaratılabilir. Halkta yerleşmiş suça ilişkin idrakler (perception) sanıldığı kadar hızlı ve kısa zamanda değişmez.

 

Ereğli’de genel olarak suçluluk:

8.                – Beş senelik devre içinde Ereğli’de 40 çeşit suç işlenmiştir. Bunlar başta en geniş şekilde Orman Kanununa muhalefet, sonra müessir fiiller olmak üzere, adam öldürmeden en hafif kabahat derecesinde suçlara kadar değişmektedirler. Aşağıdaki tabloda suçlu sayısı gösterilmiştir. Ancak suç sayısı ile suçlu sayısı arasında büyük bir yakınlık vardır. Şüphesiz suç sayısı daha azdır.

 

Yıl

Kadın

Erkek

Toplam

1964

89

794

883

1965

202

1005

1207

1966

164

1101

1265

1967

124

645

769

1968

80

577

657

 

Yukarıdaki tablodan anlaşılacağı üzere 1964 yılı esas alınacak olursa 1965 ve 1966 yıllarında suçluluk yaklaşık olarak % 30 oranında artmış 1967 ve 1968 yıllarında ise 1964’ten de aşağıya düşmüştür. Şu halin dikkati çekici olduğunu kaydetmelidir. Aslında 1961-1965 yılları arasında Ereğli’ye büyük bir işçi akımı vardı. Yapı işleri bittikten sonra, yaklaşık olarak, 12 bin kadar yapı işçisi Ereğli’den ayrılmış olması gerekir. Zira 1965’ten itibaren fabrika yapım işleri bitmiş ve normal fabrika çalışması başlamıştır.1964’te şehirleşme ve mobiliteye bağlı olarak büyük bir suçluluk rakamı mevcut olması ve 1965 ve 1966 yıllarında sözü geçen sayının azalmaya doğru gitmesi gerekirdi. Böyle olmamış, tersine bu yıllarda suçluluk artmıştır ve suçluluk belirli suç türlerinde de özellikle artmış değildir; bütün suçluluk yönünden bir artış söz konusudur. Ezcümle Ereğli’de en çok işlenen suç, yapısı itibariyle bir tarım toplumunu, cemaatçi bir toplumu belirten Orman Kanununa muhalefetlerdir. Orman Kanununa muhalefet hareketleri, hep biliyoruz ki, niteliği itibariyle bölgesel bir köy suçudur. Türkiye’deki insanlar bu suçu gayet geniş şekilde işlerler ve aslında köy kamu oyu bu fiilleri suç bile saymaz. Sözü geçen suçlar bakımından 5 yıllık devre içindeki durum şöyle olmuştur:

 

Yıl

Orman Kanununa Muhalefet Suçları

Genel Suçluluk

1964

411

883

1965

519

1097

1966

675

1265

1967

294

769

1968

270

657

 

9.                – Yukarıdaki tablodan anlaşılıyor ki, 5 senelik bir devre içinde büyük nüfus artışı, fiziki akıcılık ve hızlı sanayileşmeye nazaran suçların niteliğinde 1965 ve 1966 yıllarında gözüken suç artışını izah edebilecek bir husus yoktur.

Biz bu yıllardaki artışı, o bölgeye 1965’ten itibaren gelen sanayi işçilerinin niteliklerine bağlamanın mümkün olduğu sanıyoruz. Gelen sanayi işçileri bu iki yıl içinde köklerini Ereğli toplumu içine salamamışlardır. Teşkilatsız, yersiz, yurtsuz, konut sıkıntıları içindeki bu insanlar suçluluğu bir miktar artırmışlardır. Fakat geçen iki yıllık devre içinde, yaşadıkları topluma katılarak onunla bütünleşmişler ve böylece bir büyük suç potansiyeli ortadan kalkmıştır. Bu arada orman suçlarında da kendisini gösteren ve dolayısıyla bütün suçlulukta beliren gelişmeyi, toplumda sanayi gelişmesinin sebebiyet verdiği geçici dezorganizasyona bağlamak mümkündür. Bu şaşkınlık devresi içinde konut sıkıntısı, karaborsa, pahalılık kendisini göstermiş ve bütün bunlardan doğan sosyal dezorganizasyon hatta köy suçluluğunu bile etkilemiştir. Fakat zaman içinde toplum güçlü örf ve adetlerinin, yaşayan normatif düzeninin etkisi ile toparlanmış, sözü geçen dezorganizasyonu yok etmiş ve gelen işleri kendiyle bütünleştirerek meydana çıkan kültür ihtilâfını ortadan kaldırabilmiştir. Bu sebeple de 1967 yılından itibaren suçluluk normal düzeyine dönüşmüştür.

Öne sürdüğümüz bu izah biçiminin ne derecede isabetli olduğunu tayin edecek durumda değiliz; bunları birer ipotez olarak ortaya atıyoruz.

 

Suç işleyen yerli ve yabancılar:

10.            – Suç işleyenlerin yerli, yabancı oluşlarına göre yapılacak bir inceleme yukarıda belirttiğimiz ipotezimizi belki de teyit etmektedir. Aşağıdaki tabloda üzerlerinde anket yapılan suçlulardan kendilerini yabancı ve yerli olarak bildirenlere ait sayılar verilmiştir.

 

Yıl

Yerli

Dışarıdan gelen

1964

788

88

1965

967

110

1966

1139

126

1967

692

77

1968

579

78

 

Dışarıdan gelenlerin işledikleri suçların büyük çoğunluğu müessir fiil ve hırsızlıktır. Bunlar başka şehirlerden gelen işçilerin işledikleri karakteristik suçlardır. Hemen hemen bütün dünyada bu suçlar sözü geçen gruplarda işlenir.

11.            – Yukarıdaki tablolardan çıkardığımız önemli sonuç şudur:

Hızla sanayileşen bu bölgede aslında genel suçlulukta büyük bir artış olmamıştır. Tam tersine şehirleşmenin ve sanayileşmenin belirli bir devresindeki sarsıntı geçirildikten sonra normal komünote hayatı avdet etmiş, toplumun geleneksel sosyal kontrol araçları işlemeye başlamış ve suçluluk azalma eğilimine girmiştir. Bu çok dikkati çekici bir saptamadır ve batıda yapılan araştırmaların sonucuna zıt bir gelişmedir. Durumu bir de aşağıda bazı suç türleri bakımından gözden geçirmeden önce Ereğli’de organize suç konusuna da değinelim.

 

Organize suç:

12.           – Ereğli’de bilinen suçlulukta, organize suç yer almamıştır. Bu bölgeden Türkiye’nin değişik kısımlarına yönelik kaçakçılık suçlarının işlendiği söylenmektedir. Bunların organize suç faaliyetlerinden olduğu bilinmektedir. Ancak zabıta ve savcılığa intikal etmiş, bilinen suç rakamları arasında organize suç şekli görülmemektedir. Oysa suçların iştirak halinde, birlikte olarak işlenmeleri Ereğli’de bir hayli yüksek orandadır. Aşağıda değineceğimiz gibi kadın suçluluğunda iştirak oranı özellikle kendisini göstermektedir. Bu konuda aşağıdaki tabloyu açıklayabiliriz:

 

Yıl

Tüm suçlu sayısı

Kadın

Erkek

1964

883

29

173

1965

1097

120

468

1966

1265

93

301

1967

769

87

224

1968

657

40

177

 

Ereğli’de cebir ve şiddetle birlikte olarak işlenen suçlar:

13.            – Yukarıda, genel olarak, şehirleşen ve sanayileşen toplumlarda cebir ve şiddet suçlarının azaldığını buna karşılık mala karşı işlenen suçların sayısının ve özellikle hileli suçların sayısının çoğaldığını söylemiştik. Daha doğrusu, batıdaki araştırmaların daima bu sonuçları belirlediğini arzetmiştik. Ayrıca gene batı araştırmaları cebir ve şiddet suçlarının, günümüzde, tavır ve hareket, tutum (behavioral) suçları olmaktan çıkarak maddî yarar sağlamaya yönelik suçlar haline geldiğini, yani cebir ve şiddet suçlarına menfaat sağlamak için başvurulması eğiliminin özellikle kendisini gösterdiğini açıklamaktadırlar.

Hızla sanayileşen incelediğimiz bölgede bu gelişme de kendisini göstermemiştir. Gerçekten bu saptamayı belirtmek için aşağıdaki tablolarda 1964 ilâ 1968 yılları içinde Ereğli’de işlenen cebir ve şiddetle müterafık suçları, sonra hırsızlık suçlarını ve nihayet emniyeti suistimal, dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarını aşağıda ayrı ayrı tablolar halinde gösteriyoruz.

 

Cebir ve Şiddet Suçları

Suçlar

1964

1965

1966

1967

1968

5 Yıllık Ortalama

Adam öldürme

6

14

22

9

7

11,6

Yağma, yol kesme

4

-

-

-

-

0,20

Müessir fiil

159

235

198

230

116

187,6

Irza geçme, alıkoyma, kız kaçırma

31

64

33

18

14

32

Memura mukavemet

2

-

2

5

6

3

 

1960-1970 yıllarında Türkiye’de polis ve jandarma tarafından tutulan istatistiklere göre Türkiye’de yaşayan her yüz bin kişiye düşen ve yukarda yer alan suçlara ilişkin rakamlar, tarafımızdan yapılan hesaplara göre, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

 

Suçlar

1960

1965

1970

Adam öldürme

6,9

8

9

Yağma

1,2

1,5

1,1

Müessir fiil

94,7

116

100

Cebirle işlenen cinsel suçlar

4,8

4,9

3,9

 

Ereğli’ye ilişkin olarak verdiğimiz tablo ile genel suçluluğa ilişkin yukarıdaki tablo, muhtevaları birbiriyle karşılaştırıldığında açıkça görülmektedir ki, Ereğli’de cebir ve şiddet suçları Türkiye ortalamasının bir hayli üstündedir. Bu sebeple şiddet suçlarının menfaat suçlarına nazaran sanayileşen bölgelerde gerilediği konusundaki ifade, hem Türkiye’nin tümü ve hem de özellikle Ereğli bakımından geçerli değildir.

14.            – Cebir ve şiddetle işlenen cinsel suçlar Türkiye’de sabit kalmaktadır. Bu suçların Ereğli’de de aynı niteliği gösterdiği ve hattâ azalma eğilimini ifade ettiği görülüyor. Gerçekten bu suçlar nitelikleri itibariyle kırsal suçlardır. Şehirleşen, şehir kültürüne dönüşen toplumda bunların sayılarının azalması tabiîdir. Yukarda da açıkladığımız gibi esasen bu suçlar Türkiye’de yıllar içinde hafif bir gerileme göstermektedir.

Mala karşı işlenen cebir ve şiddet suçlarında da Türkiye’de bir azalma eğilimi vardır. Ereğli’de ise bu suçların kesinlikle azalma eğiliminde olduğu görülüyor.

Türkiye’de dikkati çeken husus adam öldürme cürümlerindeki artış ve yüksek orandaki müessir fiillerdir. Aynı eğilimi yukarıdaki tabloda görüleceği üzere Ereğli’de de buluyoruz. Bu bakımdan Ereğli’de 1968 yılındaki sayı dikkati çekicidir. Ancak müessir fiillerin Ereğli’de adam öldürmeler bakımından olduğu gibi, Türkiye ortalamasının da üstünde olduğunu söylenmelidir. Bu iki tip suç ki, Türkiye’de kırsal bölgelerin başlıca özelliğini teşkil ederler ve bunların sanayileşen bölgelerde azalmaları gerekir, Ereğli’de ise her iki suç bakımından Türkiye ortalamasının da üstünde bir sayıya rastlanmaktadır.

15.            – Aşağıda mala karşı işlenen suçlarda hırsızlık, emniyeti suistimal ve dolandırıcılık suçlarını ve ayrıca sahtecilik suçlarını ayrı ayrı gözden geçirmek istiyoruz.

 

Hırsızlık

1964

1965

1966

1967

1968

5 Yıllık Ortalama

54

75

78

45

49

60,2

 

Yukarıdaki sayılardan anlaşılacağı üzere şehirleşme ve sanayileşme Ereğli’de hırsızlık suçlarından belirli bir artış husule getirmemiştir. 1965 ve 1966 yıllarındaki artış, yukarda da belirttiğimiz gibi, yapı işlerinde çalışmaya gelen işçilere bağlıdır. Yapı işleri sona erip, bunun sebebiyet verdiği dezorganizasyon ortadan kalkınca hırsızlık suçları da normal düzeyine gelmiştir.

 

Emniyeti Suistimal

1964

1965

1966

1967

1968

5 Yıllık Ortalama

7

14

7

3

4

7

 

 

Sahtecilik

1964

1965

1966

1967

1968

5 Yıllık Ortalama

-

5

1

12

1

3,8

 

Görülüyor ki sanayileşen ve şehirleşen Ereğli’de hileye dayanan menfaat suçlarında (les délits de profit) arma şöyle dursun azalma eğilimi vardır. Bu suçlar yönünden hemen hemen kırsal bölgelerin özelliği açıkça kendisini göstermekte devam etmektedir.

 

Kadın ve erkek suçluluğu:

16.            – Hızla sanayileşen bir bölgede suçların cinsiyet yönünden ayrılmaları ve kadın ve erkek suçluluğunun birbirine olan oranı önemle gözden geçirilmelidir. Gerçekten sanayileşen ve şehirleşen bölgelerde kadın suçluluğunun artma oranı göstermesi tabiîdir: Geleneksel değerlerin zamanla aşınacağı bir sanayi toplumunda kadın üzerindeki sosyal kontrol mekanizmalarının işlemesi zorlaşacak, oluşan yeni değerler kadın suçluluğunun artmasını sonuçlayacak, kriminojen faktörler rolünü oynamaya başlayacaktır. Bu sebeple Ereğli’de kadın suçluluğu konusunda ayrıca durmak, Türkiye’de hızlı sanayileşmenin suçluluk üzerindeki etkilerini tespit bakımından önemlidir.

Gerçekten Türkiye’de, Ereğli gibi Anadolu kasabalarında, kadın genellikle evde çalıştığı ve kamuoyu kadınının dışarıda çalışmasına yatkın bulunmadığı için kadın suçluluğu ile erkek suçluluğu arasında geniş bir fark bulunması gerekir. Gerçekten de Türkiye’de kadın ve erkek suçluluğu arasında böyle bir fark vardır.

Ereğli’de kadın ve erkekler tarafından işlenen tüm suç sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

 

Cinsiyet itibariyle ayırım

 

1964

1965

1966

1967

1968

5 Yıllık Ortalama

Kadın

89

202

164

124

80

131,8

Erkek

794

1005

1101

645

577

824,4

 

Yukarıdaki tablodan anlaşılıyor ki, 5 yıllık ortalamalar ele alınmak suretiyle kadın ve erkek suçluluğu birbiriyle karşılaştırıldığında kadın suçluluğunun erkek suçluluğunun %16’sını teşkil ettiği görülüyor. Bu oran, Türkiye’deki genel oranın bir hayli üstünde olmak gerekir. Gerçekten 1962 yılına ait 601 sayılı adalet istatistiğine göre bu yıl içinde 239.582 erkek 12.664 kadın işledikleri suçlardan dolayı mahkûm edilmişlerdir. Oran % 3,5’tur.[8] Hükümlülük sayısı ile zabıta rakamlarını birbirine karşılaştırmanın gerçeğe ulaşmak bakımından uygun olmadığını biliyoruz. Ancak böyle bir karşılaştırma, elbetteki, belli bir fikir elde edilmesini sağlar. Bu sebeple Ereğli’de kadın suçluluğunda kendisini gösteren ve Türkiye ortalamasını bir hayli aşan bu sayı dikkati çekicidir.

Ereğli’de de, Türkiye’nin diğer kısımlarında olduğu gibi, kadın tarım işlerinde geniş ölçüde çalışır. Ancak Ereğli’de bu çalışma dışında, kadınlar iki konserve fabrikasından, çilek, sebze ve balık mevsimlerinde bu işlerde işçi sıfatıyla çalışmaktadırlar. Kıray araştırmasında 40 kadının hademelik yapmakta bulunduğunu da kaydetmektedir. Oysa Ereğli’de de kadının dışarıda çalışmasına ilişkin Türkiye’de geçerli geleneksel değerler varlıklarını korumaktadır ve evli kadının ev dışında çalışmamasına taraftar onlalar büyük çoğunluktadır. Kıray araştırmasında evli kadınların çalışmalarını uygun görenlerin % 16,5 oranında bulunduğunu kaydediyor. Türkiye’yi kapsayan bir oran elde bulunmadığı için sözü geçen oranı değerlendirmek güçtür. Ancak bir Anadolu kasabası için bu oranın dikkati çekici bulunduğunu sanıyoruz.

Kadın suçluluğu yönünden dikkati çekici diğer bir özellik de iştirak halinde işlenen suçların çokluğudur. 1964 yılında bu oran 200 erkeğe 29’dur. Yukarki bahislerde iştirak konusunda gerekli izahati vermiştik. Kadınların işledikleri suçlar başta hakaret ve sövme gelmek üzere Orman Kanuna muhalefet, müessir fiil ve nası ızrardır. Müessir fiil ve Orman Kanununa muhalefet suçları genellikle erkeklerle iştirak halinde işlenmektedir. Kadın suçlarının tüm suçluluğa oranı 5 sene içinde hemen hemen hiç değişmemiştir.

 

Çocuk suçluluğu:

17.            – Türkiye’de, batı memleketlerinde olduğu gibi bir çocuk suçluluğu probleminin bulunmadığını biliyoruz. Çeşitli sebepler arasında başta geleni geleneksel ailenin, her şeye rağmen, Türkiye’de varlığını sürdürmekte bulunmasıdır. Geniş aile, çekirdek aile haline geniş ölçüde dönüşmektedir; fakat geniş ailenin dayandığı temeller varlığını korumaktadır.

Türkiye’de suç işleyen çocuk toplum tarafından suçlu sayılır. Toplumsal tutum bu çocuğun cezalandırılması yönündedir. Çünkü suçlu çocuk istisnadır; çocuk suçluluğunun yaygınlaştığı memleketlerde, yani çocuğunun suç işlemesi ihtimali herkes için geçerli ülkelerde çocuk, suçlu değil ve fakat “problemli olan çocuk” sayılmaya başlanır.

Aşağıdaki tabloda Ereğli’de suç işleyenlerden 11-15 ve 16-18 yaşlarında olanların sayısı gösterilmiştir.

 

Yaş grupları

1964

1965

1966

1967

1968

K

E

K

E

K

E

K

E

K

E

11-15

1

9

1

30

3

21

9

12

4

17

16-18

2

33

13

68

9

85

12

38

4

27

Toplam

3

42

14

98

12

106

21

50

80

44

Genel toplam

45

112

118

71

52

 

Yukardaki tabloda gösterilen sayıların 5 senelik toplamı üzerinden bir oran teşkil edilecek olursa kız çocuklarının işlediği suçlar erkek çocuklarının işledikleri suçların, yaklaşık olarak % 17’si oranındadır. Görülüyor ki, aşağı yukarı Ereğli’de işlenen tüm kadın erkek suçluluğu arasındaki oran, hemen hemen, burada da kendisini aynen göstermektedir.

Yukardaki tablo gene görüldüğü üzere 1965 ve 66 yıllarında gözüken fazlalık çocuk suçluluğu bakımından da söz konusudur. Bu yıllarda sayı hemen hemen iki katına çıkmaktadır.

Çocuk suçluluğunun 5 senelik ortalaması 79,5’tir. 5 senelik tüm suçluluk ortalamasının 956 olduğunu kaydetmiştik. O halde 11-18 yaşları arasında bulunanların işledikleri suçlar tüm suçluluğun % 8,3’ünü teşkil etmektedir.

Oysa 1959-1962 yılları arasında 4 senelik ortalama hükümlülük sayısına göre Türkiye’de 11-18 yaşları arasında bulunanların tüm hükümlülüğe oranı % 12’dir. Görülüyor ki, Ereğli’deki rakam, genel sayıya göre daha düşüktür. Rakamların kesin, tam doğru olduğunu açıklamak imkânı, maalesef, yoktur. Sadece bir eğilim Ereğli’de çocuk suçluluğunun daha düşük bir oranda bulunduğunu söylemek gerekecektir. Hızla şehirleşen ve sanayileşen bir bölgedeki çocuk suçluluğunun Türkiye’nin tümüne göre daha düşük olması çok dikkat çekici sayılmalıdır.

 

Netice:

18.            – İnsan belirli bir ekonomik gelişme sonucu ve diğer sebeplerle şehirleşip karmaşık sanayi toplumu haline dönüşmeye başlayınca cemaatçi toplum özellikleri, giderek, ortadan kalkar ve yepyeni özelliklere ve yapısal unsur muhtevasına dayanan yeni bir sosyal sistem biçimi ortaya çıkar: “Karmaşık sanayi toplumu”

Bu tür bir toplumda aslî örgütlenme aracı artık hısımlık değil fakat tabakalaşmadır. İhtisaslaşmış ekonomik, siyasal, dinsel, eğitimsel örgütlenmeler toplumun ana örgütlenme araçlarını teşkil ederler. Ortaya büyük bir fizik akıcılık çıkar ve şehirleşme süreci devamlı olarak yeni kurumları ortaya çıkarır. Gelişen teknoloji yeni kurumların, yeni kurumlar ise yeni normların teşkili ve eskilerinin tasfiyesi zorunluluğunu doğurur. Sanayi toplumu içinde gelişen menfaat grupları kendi çıkarlarını daha çok sağlayacak normların ortaya çıkmasını sağlamak üzere çaba gösterirler. Bundan sosyal normlar ve değerler üzerinde uyuşmazlık (dissensus) hasıl olur. Bu sebeple normlardan çok geniş oranda sapılmaya başlanır. Bu hal toplumun bütünleşme oranını geniş ölçüde düşürür[9].

Bizim öne sürmeye cesaret ettiğimiz ipotez şu ki, bu gelişmeler sanayileşen bütün insan toplumları için kaçınılamaz nitelikte değildirler. Toplumların kendilerine özgü normatif düzeni, sosyo ekonomik şartları halkın persepsiyonlarının gücü sözü geçen gelişmenin şiddetini azaltabilir ve toplumsal yapı çok geniş zarar görmeden sanayileşmeye, sanayi toplumuna geçilebilir.

Kanaatimizce Türkiye, hiç olmazsa, sanayileşen bazı bölgelerinde bu ipotezi haklı çıkaracak bir görünüşü belirtmektedir. Gene kanaatimizce yukarda özetlemeye çalıştığımız Ereğli projesi, hiç olmazsa suç yönünden, öne sürdüğümüz bu ipotezi teyid etmektedir.

Fütüroloji bakımından şu tahminde bulunuyoruz. Önümüzdeki yıllarda, Türk toplumunda sanayileşme ve şehirleşmenin etkisi altında ihtilâflar çoğalacak, Adliye ve zabıtanın işi artacak daha suç işlenecektir. Ereğli’de bu gelişme içindeki yerini ilerideki yıllarda alacaktır. Türkiye’de sanayileşmenin bir kısım kefaretini ödeyecektir. Ancak Türk toplumun sosyal yapısı ve geçerli sosyal kontrol araçları batı memleketlerinde aynı gelişme olurken ortaya çıkan, problemler şiddetinde olmayacaktır. Esasta köy yapısına dayanan ve bu yapının sağladığı bütünleşme (integration) unsurlarını ihtiva eden Türk toplumunda sosyal normlar ve değerler tümüyle o derecede kuvvetle yerleşmiş ve insanlar tarafından o suretle iç içe geçirilmiştir ki, hızla sanayiye geçişe rağmen normlar, bozucu güçlere karşı kuvvetlerini muhafaza edebilmekte ve idrakler (perception) kolaylıkla değişmemektedir.

Elbette ki, hiç kimse bu halin daha ne kadar sürebileceğini tahmin edemez. Ancak biz toplum olarak bu büyük manevî sermayemizin değerlerini bilir ve korunması için gerekenleri yapacak olursak sanayileşen batı toplumları yönünden ortaya çıkan bir çok problemin etkisinden, kendimizi, hiç olmazsa kısmen, kurtarabiliriz. Ama ne olursa olsun her halde sanayileşmenin bir kısım kefaretini mutlaka biz de ödeyeceğiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİPNOTLAR:



[1] Bu yazı Ord.Prof.Dr. Sulhi DÖNMEZER’in Ord.Prof.Dr. Sıddık Sami Onar hatıra sayısı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, İstanbul, 1974, Cilt XXXIX, Sayı: 1-4, Sayfa: 1-15, “Hızla şehirleşen ve sanayileşen bir küçük şehir toplumunda suçluluk-Ereğli Projesi” yazısından alınmış olup, mecmuadan haberdar etmek amacıyla kısa bir metin aktarılmıştır. Bu ve benzeri konularda daha fazla bilgi edinmek için ilgili mecmua sayılarına başvurmanızı tavsiye ederiz. Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır.

[2] İstanbul Üniversitesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsünce düzenlenen “Şehirleşmenin sebep olduğu ceza adaleti problemleri sempozyumu”na (17-19 Aralık 1973) sunulan rapor.

[3] Sulhi Dönmezer, İktisadî bir olay sıfatıyla suç, iktisadî kalkınma ve suçluluk (İktisadî kalkınmanın sosyal meseleleri, İstanbul, 1963, s.78 ve son.) Aynı etüdün İngilizcesi (Social Aspects of Economic Development).

[4] Sulhi Dönmezer, Criminality and Economic Developments (in Journal of the Regional Cultural İnstitute, İran, Pakistan, Turkey, vol. 3, No. I and 2, p.65).

[5] 2 numaralı nottaki etüd. Ayrıca bk. Tenth Conference of Directors of Criminological Research İnstitute. Council of Europe. (DPC/CDİR) (73) 5.

[6] Mübeccel Belik Kıray, Ereğli, ağır sanayiden önce bir sahil kasabası, Ankara, 1964.

[7] 4 numaralı notta sözü geçen eser.

[8] Sulhi Dönmezer, Kriminoloji, 4. bası, İstanbul, 1971, s.124 ve son.

[9] Cemaatçi, geleneksel toplumlar ve sanayi toplumları arasında sosyal normlar bakımından mevcut farklar hususunda bk. Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, İstanbul, 1972, s.165 ve son.

 

 

 

 

 

© www.kriminoloji.com 2002

Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya turkhukuk.net, turkhukuk.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.

 

 

Ana sayfa