www.kriminoloji.com

 

 

HAPİSHANE VE CEZALANDIRMA

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Anthony GİDDENS[1]

© www.kriminoloji.com 2002-2005

 

 

 

         CEZALANDIRMA BİÇİMLERİNDEKİ DEĞİŞMELER

        On dokuzuncu yüzyılın başına gelmeden, suçu cezalandırmak için hapsetme, ender olarak uygulanmaktaydı. Büyük küçük her kentte, yerel bir hapishane bulunmaktaydı, ancak bunlar olağan olarak oldukça küçüktüler ve üç ya da dört mahkumdan fazlasını alacak kadar geniş değillerdi. Bunlar, gece boyunca sarhoşların ayılması için ya da arada sırada suçlanan kişilerin mahkemelerini beklediği yerler olarak kullanılmaktaydı. Daha büyük Avrupa kentlerinde, büyük hapishaneler bulunmaktaydı; buralarda tutulan insanların çoğu, idamlarını bekleyen mahkumlardı. Bu kurumlar, on dokuzuncu yüzyılın başından itibaren kurulan çok sayıdaki hapishaneden çok farklıydı. Hapishane disiplini ya hiç yoktu ya da çok gevşekti. Kimi zaman idam edilecek olanlar zindana atılır ve gardiyanını ancak idama götürülürken görürdü; ancak daha yaygın olarak, hapishanenin çağcıl ölçülere göre kıyasla şaşırtıcı derecede özgür ve gevşekti.

        Bir suç tarihçisi olan Jonathon Atholl, Londra’daki ilk hapishanelerden birisi olan Newgate’deki yaşamı betimlemiştir. Bu hapishane, günün büyük bölümünde ziyaretçilerin eksik olmadığı gürültülü, canlı bir yerdi. 1790’da tutuklananlardan birisi, hapishanede bir balo vermişti; öyle görünüyor ki, pek de ender olmayan bir olay. “Öğleden sonra 4’te, keman ve flütler eşliğinde çay servisi yapıldı; bunun ardından davetliler soğuk yiyeceklerin sunulduğu akşam 8’e kadar dans ettiler. Parti hapishanenin genellikle kapandığı saat olan 9’da bitti.” (Atholl, 1954, s.66) On dokuzuncu yüzyıla kadar, suçlar için temel cezalandırma biçimleri, insanları zincirlemek, kamçılamak, kızgın demirle dağlamak ya da asmaktı. Bunlar genellikle halka açık olarak gerçekleştirilirdi ve seyircisi de çoktu. Kimi idamlar, binlerce kişiyi toplamıştır. Asılacak tutuklular, eylemlerini haklı gösteren ya da masum olduklarını iler süren konuşmalar yapabilirdi. Kalabalık tutukluyu, suçlanan savlarını nasıl değerlendiklerine bağlı olarak alkışlar, yuhalar ya da ıslıklardı.

        Çağcıl hapishanelerin kökenleri, daha eski zamanlardaki hapishane ya da zindanlarda değil, işliklerde yatmaktadır. İşlikler çoğu Avrupa ülkesinde, on yedinci yüzyıldan itibaren, feodalizmin çözüldüğün dönemde kurulmaya başlamışlardır; bu dönemde iş bulamayan pek çok köylü, serseri haline gelmişti. İşliklerde bulunanlara yemek verilmekteydi; ancak bu insanlar, zamanlarının çoğunu kurumda geçirmeye ve aşırı derecede çalışmaya zorlanmaktaydılar. İşlikler aynı zamanda, hastalar, yaşlılar, gelgit akıllılar ya da akıl hastaları gibi dışarıda hiç kimsenin bakımını üstlenmediği grupların da tutulduğu yerlere dönüştüler.

        On sekizinci yüzyıl boyunca, hapishaneler, akıl hastaneleri ve hastaneler yavaş yavaş birbirinden ayrılmaya başladılar. Özgürlükten yoksun bırakılmanın suç etkinlikleriyle başa çıkmada daha etkili olduğunu düşünen reformcular, geleneksel cezalandırma biçimlerine karşı çıkmaya başladılar. Politik sistemin genelinde bireysel özgürlük ve haklar geliştikçe, cinayet en ciddi suç diye görülmeye başlanmıştı; çünkü bir başka kişiyi öldürmek, bireyin haklarına yapılan en önemli saldırıydı. Hapishanelerin, aklı başında disiplin ve uyum alışkanlıkları içinde suçluların eğitildikleri yerler oldukları düşünüldüğünden, giderek insanları halka açık biçimde cezalandırma uygulaması kaldırıldı.

 

         HAPİSHANE VE AHLAKİ GELİŞME

        Hapsetme, yanlış yapanları cezalandırmak ve vatandaşları onlardan korumak için kullanılan bir cezalandırma biçimidir. Ancak hapishane sisteminin altında yatan ilke, bireyi toplumun uyum sağlayan ve uygun parçasına dönüştürmek için yetiştirmektir. Hapishaneler, belirli süreler için hapsedilenler üzerinde böyle bir etki göstermekte midir? Kanıtlar, böyle olmadığını düşündürecek kadar güçlüdür.

        Mahkumlara artık genel olarak, bir zamanlar olduğu gibi fiziksel bakımdan –fiziksel kötü davranışlar, özellikle kadın hapishanelerinde, hiçbir biçimde ortadan kalkmamış ise de (aşağıda gösterileceği gibi)- kötü davranılmaktadır. Bununla birlikte, tutuklular başka türden pek çok yoksunluklar içindedirler. Yalnızca özgürlüklerinden değil, yeterli bir gelirden, aile ve eski dostlarıyla birlikte olmaktan, heteroseksüel ilişkilerden, kendi giysileriyle kişisel eşyalarından  da uzaktırlar. Çokluk, aşırı kalabalık koşullarda yaşarlar ve gündelik yaşamlarını katı disiplin koşulları altında, sürü halinde geçirirler.

        Bu koşullarda yaşamak , hapishanelerdeki tutukluların davranışlarını dışarıdaki toplumun normlarına uydurmalarını sağlamaktan çok, onların dışarıdaki toplumdan kopmasına yol açmaktadır. Tutuklular, dışarıdaki yaşamdan oldukça farklı olan bir çevreye uyum sağlamak zorundadırlar ve hapishanelerdeki öğrendikleri alışkanlıkların ve tutumların çoğu edinecekleri varsayılan alışkanlık ve tutumlara karşıttır. Örneğin, sıradan vatandaşlara kin duymaya başlayabilirler, şiddeti olağan bir şey olarak kabul etmeyi öğrenirler, azılı suçlularla, özgür kaldıklarında kullanacakları ilişkiler kurarlar ve daha önce hakkında pek az şey bildikleri suç becerilerini edinirler. Bu yüzden, sabıkalılık oranlarının –daha önce hapishanede yatmış olanların yasalara karşı gelmeyi sürdürmesi- rahatsız edecek kadar yüksek olması şaşırtıcı değildir. İngiltere’de hapis cezasını çektikten sonra serbest bırakılanlar bütün erkeklerin % 60’ından fazlası, ilk suçlarından sonraki dört yıl içinde yeniden tutuklanmaktadır. Gerçek yeniden suç işleme oranları, suç etkinliklerine geri dönenlerin bir bölümünün yakalanmamış olması yüzünden, olasılıkla bundan daha da yüksektir.

        Hapishanelerin, tutukluları ıslah etmekte pek başarılı görünmüyorlarsa da, insanları suçtan uzak tutmayı başarıyor olmaları olanaklıdır. Hapishane yaşamının kötülüğü, bizzat hapiste yatanları suçtan caydırmasa da, ötekileri bundan alıkoyabilir. Burada, hapishane reformcularının karşısında, hemen hemen çözümsüz olan bir sorun bulunmaktadır. Hapishaneleri özenle kötü yerler haline getirmek, olasılıkla potansiyel suçluları caydırmaya yardımcıdır; ne var ki bu da, hapishanelerin ıslah etme hedeflerini gerçekleştirmelerini oldukça güçleştirmektedir. Ancak hapishane koşulları daha az kötü hale geldikçe, hapsetmenin caydırıcı etkisi de daha az olacaktır.      

 

         HAPİSHANE KARŞITLARI VE HAPSEDİLMEYE KARŞI SEÇENEKLER

        Bugün İngiltere’deki hapishaneler, öteki sanayileşmiş toplumların çoğunda olduğu gibi, çok kalabalıklaşmıştır. Hapsedilme, çoğunlukla tutukluları ıslah etmekte başarılı olmadığından, hatta belki de onlar üzerinde caydırıcı etkide bile bulunmadığından, suçla baş edebilmek için hapishanenin yerine geçecek seçenekler neden düşünülmesin? Değişik ülkelerde bir süredir kullanılan ya da kullanılması düşünülen birkaç seçenek vardır.

        Bu seçeneklerden birisi, şartlı tahliye, ceza indirimi ve kefaletle tahliye biçimlerinde uygulanan, topluluk içinde gözaltında tutmadır.

        Bir başka seçenek, bireyi tümüyle mahkemelerden uzak tutmak için düzenlenen programlara göndermede bulunan uzak tutmadır. Yine değişik ülkelerde kullanılan programların çoğu, birincil ya da önemsiz suçlara yöneliktir. Bir uzak tutma görevlisinin yardımıyla, suçlu sözkonusu eylemdeki sorumluluğunu kabul etmekle başlar ve sonra buna karşı neler yapılabileceğini planlar. Buradaki düşünce, suçluluk duygusunu azaltmak, vurulacak kötü damgayı ortadan kaldırmak ve olumlu bir ıslah edilmeyi planlamaktır.

        Toplum hizmetinde çalışma; hapis cezalarının para cezasına çevrilmesi; para ya da hizmet cinsinden suçlu tarafından kurbana yapılacak ödeme; suçlu-kurban uzlaştırma programları, terapi toplulukları  ve mahkumların belirli bir süreyi hapishane dışında geçirmelerine olanak sağlayan geçici izin belgeleri gibi başka pek çok olanak da bulunmaktadır. Kimileri, hapishanelerden tümden vazgeçilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Tarihsel olarak, daha önceden belirtildiği gibi, hapishaneler görece yeni buluşlardır ve kendi hedefleri bakımından hiçbir zaman iyi işlememişlerdir. Bununla birlikte, şu anda çoğu ülkenin çeşitli öteki seçeneklerle birlikte hapsetmeyi de kullanmayı sürdürme olasılıkları  fazladır. (Vass 1990)

 

         ÖLÜM CEZASI

        Hapis cezasının, temel cezalandırma biçimi olarak benimsenmesinden bu yana, giderek artan bir biçimde tartışılır hale gelmiştir. İnsanları işledikleri suç için idam etmek, çoğu reformcuya barbarca gelmiştir. Dahası, ölüm cezasının uygulandığı yerlerde, kişinin yanlış biçimde suçlandığını gören kanıtlar ortaya çıkması durumunda, verilmiş olan yanlış kararı düzeltme olanağı yoktur.

        A.B.D., ölüm cezasının halen uygulandığı belki de tek Batı ülkesidir. Aslında ölüm cezası 1972’de Yüksek Mahkeme tarafından kaldırılmış, ne var ki 1976’da yeniden yürürlüğe konmuştur. Bunun ardından, çok sayıdaki eyalette idamlar sürdürülmüştür. Her yıl ölüme mahkum edilen insanların sayısı artmaktadır, ancak şimdiye kadar temyiz ve öteki etkenler sonucunda gerçekte idam edilen kişilerin oranı sınırlı kalmıştır.

        Kimi öteki ülkelerde, en azından belirli türden suçlar için (terörizm  yada polis öldürme gibi)ölüm cezasının geri getirilmesi yönünde bir kamuoyu baskısı bulunmaktadır. İngiltere’deki kamuoyu yoklamaları tutarlı biçimde, nüfusun çoğunluğunun ölüm cezasının geri getirilmesini istediğini göstermektedir. Halktan pek çok kişi, idam tehdidinin potansiyel katiller üzerinde caydırıcı bir etkide bulunduğuna inanır görünmektedir, ancak bu düşünceyi destekleyen kanıtlar çok azdır ya da hiç yoktur. Ölüm cezasını bırakan ülkelerdeki adam öldürme oranları, önceki duruma kıyasla, göze çarpacak kadar yüksek değildir. A.B.D. ölüm cezasını korusa da, Amerika’daki adam öldürme oranlarının, sanayileşmiş dünyadaki en yüksek oranlar oldukları ortadadır.

        Kuşkusuz, bu konudaki kamuoyunun gücü, ölüm cezasının caydırıcı bir etkisi olduğundan çok, cezalandırmaya yönelik tutumları yansıtıyor olabilir. İnsanlar bir başkasının canına kasteden kişinin aynı biçimde cezalandırılması gerektiğini düşünebilirler. Buna karşı bir görüş, toplumun vatandaşlarını öldürmesinin, suçları ne olursa olsun, ahlaki bakımdan yanlış olduğudur. Bu ikinci görüş, idamın caydırıcı olmaması ile birlikte, Batı yasa koyucularının büyük bölümünün dile getirdiği görüştür.

 

         İDAM YÖNTEMLERİ

Yöntem: Elektrikli sandalye

Kullanıldığı yerler: A.B.D.’de on iki eyalet

Neler olur: Mahkum sandalyeye bağlanır. Başına ve bacaklarına elektrotlar yerleştirilir ve 1500-2000 volt elektrik veren düğme çevrilir.

 

Yöntem: Gaz odası

Kullanıldığı yerler: A.B.D.’de beş eyalet

Neler olur: Bir siyanür kapsülü, sülfirik asit dolu kaba daldırılır ve kurbanın sandalyesi altına konur. Ardından ölümcül gaz kapalı odaya dolar, kurbanda kasılmalara yol açar. 

 

Yöntem: İğneyle öldürme

Kullanıldığı yerler: A.B.D.’de otuz iki eyalet

Neler olur: Ölümcül nitelikteki kimyasal maddeler bedene zerkedilir; pek çok eyalet, mahkumu anestezi ile uyutmaktadır; daha sonra akciğerlerin işleyişini durduran bir kas gevşetici ve sonrada kalbi durduran son madde zerkedilir.

 

Yöntem: Asmak

Kullanıldığı yerler: Jamaika, Japonya, İran, Irak, Afganistan, Malezya, A.B.D.’de dört eyalet.

Neler olur: Boyuna bir ilmik geçirilir. Ayağın altındaki kapak açılır ve bedenin ağırlığı boynun üst omurunu ayırır. Omurilik beyinden ayrılır ve kalp durur. Eğer düşme mesafesi çok kısa olursa, mahkum yavaş yavaş ölür; çok uzun olursa, baş gövdeden ayrılabilir.

 

Yöntem: Taşlama

Kullanıldığı yerler: İran

Neler olur: Halk taşları atmak için davet edilir; ancak seçilen taşlar çok küçük (işe yaramayabilir) ya da çok büyük (ilk atışta öldürebilir) nitelikte olmamalıdır.

 

Yöntem: İdam mangası

Kullanıldığı yerler: Endonezya, İran, Irak, Nijerya, Tayvan, A.B.D.’de iki eyalet.

Neler olur: Mahkum bir sandalyeye bağlanır, başına bir kukuleta geçirilir, göğsüne bir hedef kağıdı yerleştirilir. İçlerinden birisinin kurusıkı attığı beş kişiden oluşan manga ateş eder.

 

Yöntem: Kılıç

Kullanıldığı yerler: Suudi Arabistan

Neler olur: Baş kılıçla gövdeden ayrılır. Kılıç, omurilikteki şoktan kaynaklanan bilinçsizlik durumu yaratacak biçimde omuriliği kesmelidir, ancak birden fazla kılıç darbesi gerekebilir.

 

Kaynak: Uluslararası Af Örgütü.

 

 

 

 

 

 

DİPNOTLAR:

 

 



[1] Bu yazı Sayın Prof Dr. Anthony GİDDENS’in bu yazısı, Ayraç Yayınevi’nden çıkan, Sosyoloji kitabından tanıtım amacıyla alınmıştır. (Prof Dr. Anthony GİDDENS, Sosyoloji, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2000, s.197 vd.) Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır. Daha detaylı bilgi için ilgili kitaba başvurmanızı özellikle tavsiye ederiz.

 

 

 

 

 

 

© www.kriminoloji.com 2002

Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya turkhukuk.net, turkhukuk.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.

 

 

Ana sayfa