ÇOCUK VE SUÇ
KİTAP ÖZETİ
Yazar
: Hüseyin PEKER
Yayınevi
: Çocuk Vakfı Yayınları
Yazar “Çocuk ve Suç” da
isminden de anlaşılacağı gibi çocuk ve suçu; çocuğu suça iten etkenleri, ailenin
çevrenin ve eğitimin rolünü araştırıyor. Çocuk suçlarıyla ilgili bilgiler
verip, konu ile ilgi yapılan çalışmaların sentezini yapıyor. Çocuğun kalıtım,
bedensel ve zihinsel özelliklerini de için içine katarak çözüm önerilerinde
bulunuyor.
Kitap; B. M. Çocuk Hakları
Bildirisiyle başlıyor. Buna göre her çocuk:
- Şefkat, sevgi ve anlayış
görme hakkına
- Yeterli beslenme ve anlayış
görme hakkına
- Parasız eğitim hakkına
- Oyun eğlence hakkına
- Bir isim sahibi ve bir
ülkenin vatandaşı olma hakkına
- Olağanüstü durumlarda
yardım görmede öncelik hakkına
- Topluma yararlı olacak
şekilde yetişme hakkına
- Uluslararası barış ve
Evrensel kardeşlik bilincinde geliştirme hakkına
- Bütün bunlarda, Renk, Irk,
dil, din farkı gözetmek için yararlanma hakkına sahiptir.
İnsanların üzerinde ittifakla
anlaştıkları tek konu, çocukların toplumun geleceği olduğu gerçeğidir. İnsanın
en çok sevdiği şey çocukları olmasına karşın yeryüzünde milyonlarca çocuk
açlığın ve yokluğun pençesinde kıvranıp can vermekte, savaşlarda ölmekte ve
çocukluğunu yaşamadan suça, cezaevlerine düşmektedir. Yapılan araştırmalar
“Suçlu çocuk yok, ancak suça itilmiş çocuk var” tarzını doğruluyor. O halde
hayatının baharında kırağı yiyen çocukların durumu nasıl düzeltilecek.
İnsan sosyal bir varlıklar.
Sosyal bir çevrede doğar çevrenin şartlarıyla şekillenir Toplumca kazılmış din,
ahlak ve hukuk gibi üstyapı kurallarına uyar. Toplumca kedine verilen görevleri
yerine getirir.
Hiçbir çocuk sosyal veya
sosyal olarak dünyaya gelmez. Çocuk üç aylıkken anlam vermeye başlar. Çocuğun
bu seviyeden sonraki gelişimi ailenin kendisine vereceği telkinlerle eğitimle;
terbiyeyle, motivasyonla şekillenir. Ailede sosyali ilişki iyiyse, çocuk da motize ediliyorsa çocuk sosyal bir insan olarak büyür. Ama
ailede sosyal ilişkiler çok zayıf ve çocuğun aktivitelerini örnek alabileceği
kimse yoksa çocuk körelir. Böyle çocukların yardıma ve rehberliğe ihtiyaçları
vardır.
Her toplumda anti-sosyal
davranışlarda bulunanlara toplumsal yada hukuksal müeyyideler uygulanır.
Suçluluk kişini, bireylerin karşısına çıkaran bir çatışmadır. İstenmeyen bu
çatışma yani suç olgusu, Kriminolojisi, yani suç olanı incelenen ve suçluyu
topluma kazandıran bilimi doğurdu. Sanayileşmenin bir neticesi olarak suç
oranları, nüfus artış oranlarının önüne geçmiştir.
Çocukluk döneminde fert
sosyalleşmeyi tamamlayamadığı için suç işlenebilir. Çünkü henüz neyin suç neyin
suç olmadığını bilmiyordur. Çocukların çoğu komşuların bahçesindeki meyvelerden
izinsiz koparmıştır.
Ergenlik döneminde ise suça
yönelten etkenler hızlı bir bedensel ve ruhsal değişimden, kalıtımsal
nedenlerden, zekadan kaynaklanacağı gibi, yanlış eğitim, yetersiz sevgi ve
şefkat de olabilir. Değişen diğer yargıları, ahlak kurallarının bozulması,
düzensiz kentleşme ve sanayileşme, güçler ve ekonomik bunalımlar gibi sosyo-ekonomik nedenlerde ergeni suça iten etkenler
arasında sayılabilir.
Hukuki açıdan çocuk 11-18 yaş
arasındaki çocuklardır. En çok suç işlenen yaş 14 yaş grubudur. Çocukluktan
yetişkinlik dönemine geçiş olan bu yaşlarda (geçiş devresi) genç, ben kimim?
neyim, kime benzemeliyim? ne olmalıyım? vb. gibi sorularla isbat-ı
vücut etmek ister. Ailenin isteklerine başkaldırır, özgür olmak ister. Çocuk
suçlarını belli bağlı gruplara ayıracak olursak:
1- Zeka geriliği ve
gelişimindeki gerilik nedeniyle işlenen suçlar.
2- Yeterince sosyal eğitim
almayan çocukların işledikleri suçlar.
3- Ergenlik dönemi işlenen
suçlar.
4- Bozuk aile düzeninden
gelen çocukların işledikleri suçlar.
5- Ekonomik yoksunluk
nedeniyle işlenen suçlar.
6- Nörotik ve ruhsal
bozukluklar nedeniyle işlenen suçlar.
7- En fazla üzerinde
durulması gereken psikopatik suçlar.
EVRENSEL SORUN
İnsanoğlu XX. yy'ı tüketip XXI. yüzyıla hızla yaklaştığı şu günlerde
elektronik çağı yakalamış, gezegenlerarası yolculuk
yapıyor durumuna çıkmıştır. Dünya günde 1.5 milyar dolar Askeri harcama
yaparken yıllık 17 milyon çocuğun ölümüne seyirci kalıyor. Çocukların çoğu
çalıştırılıyor. Gelişmelerine balta vuruluyor. Çekirdek aile büyük yer alıyor
ve bireyi topluma kazandıracak en önemli müessese sallanıyor.
II. Dünya savaşından sonra
çocuk suçlarında önemli artış olmuştur. Çağdaş gelişmeler beraberinde yeni suçlarıda getirmektedir. Son yılların en büyük suçu
uyuşturucu madde kullanımı. Bu suçun işlendiği I. ülkenin ABD oluşturuyor. Batı
da çocuk gençlerin işledikleri suçlarda organize suçlar, önemli bir bölümü
oluşturuyor, çocuklar 2-5 kişilik çeteler kurarak organizeli bir şekilde suç
işliyorlar.
TÜRKİYE'NİN SUÇLU
ÇOCUKLARI
Türkiye dünyadaki mezkur
gelişmelerden derinden etkilenmiştir. Sanayileşme ve hızlı bir kentleşmenin
yasadışı ülkemizdeki bu gelişmeler düzenli olmadığı için çarpıklıklara sebep
olmaktadır. Tabii ki çocuk suçlarında da önemli artış olmaktadır. Çocuk suçları
genel suçlara oranla %5 tir. Ne yazık ki işlenmen suçların cinsini ve yüzdelik
dilimini bulmanın ötesinde bir şey yapmamışız.
Türkiye'de, Ankara, İzmir ve
Elazığ’da çocuklar için ıslah ve cezaevleri vardır? Çocuk suçlarının en fazlası
şahsa karşı işlenen suçlar, cinsel, suçlar ve mala karşı işlenen suçlar olarak
sıralayabiliriz.
Şahsa karşı işlenen suçlardan
hüküm güden çocuklar, kan davası, hayvan ve arazi antlaşmazlığı, namus
temizleme gibi sosyal sorunlardan dolayı suç işlemişlerdir.
Islahevlerindeki çocukları
topluma kazandırma gibi planlar olmazsa çocuk hayat boyu potansiyel suçlu
olacaktır. Çocukları hor görmeden, aşağılamadan, yaptıkları suçun yanlışlığını
ikna ederek anlatmak bir görevdir. Aksi takdirde ıslahevinden çıkan çocuk başka
bir suçla yeniden cezaevine gelecektir. Bu fasit daireyi kırmak yetkililere ve
topluma düşüyor.
II. BÖLÜM
II. Bölüme doğuşta suçlu
olmayabilir mi? sorusuyla başlanıyor ve kromozomlar vesilesiyle anne, babadan
çocuğa genler vasıtasıyla geçen bireyin “kalıtsal katori
olarak tanımlanıyor. Sara ve Psikopati yani bireyin karakter ve heyecan tepkilerinde
bozukluklar gösteren bir ruhsal gerilik duruma genelde kalıtsaldır. Ancak
bunların getirdiği suçlar kendi başına kalıtım yoluyla geçmemektedir. Ancak ve
ancak dolaylı bir etkidir. Asıl etki, zekası, çevre eğitim ve terbiyedir.
Kalıtım gibi fizyolojik özelliklerde suça etken birer öğe olabilmektedir.
Zeka dediğimiz “soyut düşünme
ve olaylar arasında ilişkiler kurabilme ve kendi kendini eleştirebilme
yeteneği” gücü suça iten etkenlerdendir. Zeka seviyesi düşük olan çocukların suç
oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Bu zihinsel fonksiyonların yetersiz
gelişmeyi dediğimiz zeka geriliği ise doğumla birlikte görülebileceği gibi,
çocukluk yıllarında meydana gelen bir travma, enfeksiyon, beslenme bozukluğu ve
hastalıklar sonucu ortaya çıkış ve çocukları suça iten en önemli etken olarak
karşımıza çıkar.
III. BÖLÜM
Kalıtım, biyolojik etkenlerle
çocuğun gelişim evrelerine ilişkin özellikleri bilmemekten doğan hataların,
çocuk suçluluğunun sebebini oluşturur.
Çocuğun bebeklik döneminde
Annesini kaybetmeyi onun duygusal gelişimini tamamlayamamasına sebep olur. 0-5
yaş arasında karakterin şekillendiği üzerindeki görüş birliğini göz önüne
alacak olursak bu durum çocuğu suça itebileceğini söyleyebiliriz.
Çocukluk döneninin en
tehlikeli bölümü şüphesiz ki ergenlik çağı dediğimiz 12-15 yaş dönemidir. Çocuk
bu süre içinde bir arayış içine girer. Birilerine benzemek ister. Kendi kendini
sorgular ve duyguları kabarır. Bu dönemi aile ve okul çocuğu üzerine gitmeden
atlatırsa çocuk sağlıklı bir fert olur. Aksi taktirde bu devredeki duygu
selinin kendisini içine ittiği bir sürü suç içine düşüp çıkamayabilir.
IV. BÖLÜM
Bu bölümde çocuğun
yetişmesinde AİLE ve OKUL'un önemi üzerinde
duruluyor.
Aile en küçük toplum
birimidir. Mükemmel fertler bu çekirdekte yetişir. Yani aile iyi yada kötü
bütün tohumların yetiştiği ortamdır. Bundan dolayıdır ki ailenin çocuğun
gelişimi, onun topluma yararlı bir fert olması yada suça itilen bir çocuk,
anti-sosyal bir varlık olması yönünde etkileri çok büyüktür. Ailenin çocuk
üzerindeki etkisi anne karnında başlar. Aile çocuğuna -Grup içinde dengeli
birey olması için duygusunu bunun gerçeklemesi için gerekli ortamı, rehberliği
ve sorunları çözer.
Çocuk içinde büyüdüğü ailenin
sosyal yapısından etkilenir. Ailenin birlik veya dağınık olması yada Anne
babadan birisinin ölümü çocuğun duygusal gelişimini son derece etkiler. Ayrıca
ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi onun ilk
sosyal deneyimlerini oluşturacak ve kişiliğin gelişmesinde son derece önemli
bir faktör olacaktır. Ayrıca Ebeveynin çocuğa sert yada yumuşak tavırları,
tutumları, ona değer verip vermemesi, ergenlik çağında ona yardımcı olup
olmamasında son derece önemlidir. Çünkü çocuk bu tutumların bağrında gelişir. O
halde Ebeveynler:
- Çocukların güven duygusunu
geliştirecek şartları hazırlamak
- Yeterince sevgi, şefkat ve
ilgi göstermeleri
- Çocuğun gelişme dönemlerini
bilip ona göre davranmaları
- Çocukları kendi yetenekleri
ve konumlarında kabul etmeleri
- Gerekli miktarda oyun
oynama imkanlarını hazırlamak zorundadırlar.
Ailede disiplin anlayışı
çocuğun duygularını bastırıcı makul isteklerine gem vurucu mahiyette değil de,
tutarı, ve makul disiplin anlayışının olması gerekir. Buna tatlı fert bir
disiplin anlayışı da diyebiliriz. Baskıcı aile çocuklarının suça yöneldiklerini
ve bastırılan duyguların ileride ruhsal bozukluk olarak karşımıza çıktığını
görmekteyiz. Ayrıca bozuk ve parçalanmış ailelerde gösterilemez ve istenilmeyen
çocuk ilan edilir? Bu durumda şüphesiz çocuğun gelişimini olumsuz etkileyip
suça iter. Ayrıca ailenin eğitim durumu sosyo-ekonomik
durumu, ailedeki birey sayısı ve konut durumda suça etkendir. Okuma yazma
bilmeyen aile çocukları, çok çocukları aile çocukları ve kendilerine ait
olmayan meskenlerde oturan aile çocukları suça daha yatkındır.
Ailenin yanında suçluluğu en
fazla etkileyen bir diğer unsur da OKUL dur. Çocuğun kişiliğinin oluşmasında
çok önemli bir faktör olan eğitimin aracı okul şüphesiz ki suçları
azaltmaktadır. Okul bir sosyal kurum olarak gerektiğinde aile ve yakın çevrenin
veremediği olumlu etkileşim ortamını hazırlayan bu boşluğu dolduran bir
kuruluştur. Okul, bu önemli işlevini gereği gibi yerine getirebildiği ölçüde
başarılı olur.
V. BÖLÜM
KİŞİLİK, DURUM ve DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI
Kişilik bireyin tüm ilgi,
tavır ve yetenekleriyle dış görünüşünün ve çevresine uyum biçiminin
özelliklerini içeren bir kavramıdır. İrsi ve çevresel etkenlerin bileşimidir.
Yazar kişilik çeşitlerini sıralıyor ve karakter testleriyle kişilik hakkında
hüküm veri.
Kişilik özelliklerinin suça
etkisi büyüktür. Psikolojik etkenler fiziksel koşullarda yakından ilgilidir.
Sağlık koşulları ve bedensel kusurlar, bireyin zihinsel ve duygusal işlevlerine
etkide bulunur.
Suç, bilinçaltına itilen arzu
ve isteklerin simgesel ifadesidir. Kişilik gelişimi inceleyen psikoanalizler zihinsel ve duygusal bozuklukları suçu içe
atılan duyguların yansımaları olarak değerlendirip, suçla sonuçlanan kişisel
ruhsal çatışmayı, toplumsal bakımdan yasaklanmış olan şeye karşı gelmek, onu
yok etmek şeklinde yorumlar. Ona göre suç birtakım komplekslerden
kaynaklanmaktadır. Hırsızlık yapan bir çocuk, yiyecek yada para çalarken,
yalnızca fizyolojik gereksinimlerini gidermek için çalmamakta, belki de sevgi
eksikliğini gidermek üzere bu yola başvurmaktadır. Yani suç bir öfkenin dışa
yansımasıdır Bazı suçlar ve sebepleri
Aşırı derecede itaatsizlik ve
karşı koyma, ebeveynin hatalı gözetimi ve onu tahrik etmesi gibi faktörlerdir.
Yalancılık: Çocukların
eğitimlerinde onarı toplumsallaştırma işinin gerektiği gibi yapılamadığından ve
çocuğa başkalarının hak ve çıkarlarına hiç olmazsa kendisininki kadar değer
vermesi gerektiği şuuru verilmediğinden
Hırsızlık, Yankesicilik,
Sahtekarlık: Ailenin çocuğa mülkiyet e mülkiyete saygı gösterilmesi gerektiği
fikrini aşılayamamasından,
Evden kaçma: çocuğa iyi
davranılmaması ve cezalandırılma korkusu saldırganlık, intikam, kıskançlık,
huysuzluk, işkence etme gibi huyların herbirinin
şuuraltına yerleşen sebepleri vardır. Bu suçlara ek olarak XX. yüzyılın en
büyük suçu uyuşturucu ve Alkoldür. Bu suçta da çevrenin medyanın ve ailenin çok
büyük rolü vardır.
VI. BÖLÜM
Bu bölümde çocuk suçluluğu
üzerinde Ekonomik, kültürel ve Toplumsal etkenler irdelenmektedir. Araştırmalar
göstermiştir ki sosyo ekonomik ve yakın çevre
şartlarını rolünü ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. Yoksul aile çocukları
imkansızlıklar içinde suça itilir. Nüfus hareketleri ve iç güçlerle kültürel
karışımların bir sonucu olarak suç artmaktadır. Savaşlarda çocuğun duygusal
gelişimini etkilediği için, suçlara neden olabilir.
Korumaya muhtaç çocuklar
özellikle 0-6 yaş grubu için bakımevlerinden daha ideal bir çözüm olarak
görülen “koruyucu aile, yöntemi denebilir. Koruyucu aile çocuğa nispeten
ebeveynlik vazifesi göreceğinden dolayı suç oranlarında düşecektir.
Bazı kitle iletişim araçları
da çocukları suça iter. TV de gördüğü şiddet uygulamak isteyen nice çocuk
vardır. Eğlence araçlarındaki şiddet de kötüdür.
VII. BÖLÜM
Bu bölümde meselenin çözüm
yolları araştırmaktadır. Araştırmalar çocuk suçluluğunda irsi etkenlerden çok,
çevresel etkenlerin önemini vurgulamakta kişilik kusurlarının yanısıra, bu kusurlarının yanısıra,
zekadan yoksun olmak ve çevre koşullarının elverişsiz olması da çocuğu suça
itmektedir. Ekonomik zorluklar kültürel düzey düşüklüğü, kalabalık ve yoksul
aile, göçler, kültürel çatışmalar ailedeki suçlu bireyi oluşturmaktadır.
Kimi zaman toplumsal değer
kalıpları, tabanlar, çevre şartlarının elverişsizliği ergenlik çağının
fırtınalarıyla birleşince, çocuk yaşta gençlerimizin bozuklukları göstermeleri,
suça itilmeleri olgusu ortaya çıkmaktadır.
Bunları önlemek için,
çocuklara yönelik hizmetlerin aksatılmadan götürülmesi gerekiyor. Çalışan,
korumaya muhtaç, dıştaki işçi çocuklarının hepsinin derdine çare bulmak
zorundayız. Islahevlerindeki çocuklara meslek kazandırabiliriz. Testi kırılmadan
önlem alınması gerekir ki suç zuhur etmesin.
Çocuk suçluluğuna toplumun
yaklaşımı bir sorunun bir başka önemli yanını oluşturuyor. Genç, sırtına vuran
suçluluk damgası her zaman kaldıramayabilir. Toplumda genelde suçluyu dışlamaya
yönelik olur. Buda bir eğitim problemidir. Oysa suçluluk damgasını yiyenler
yeniden hayata döndürülebilir. Suçlu çocuklara insanlar kendi çocukları gibi
bakarlarsa o zaman çocuklar yeniden topluma kazandırılır.