www.kriminoloji.com

 

 

CEZAEVLERİNİN SUÇUN ÖNLENMESİNDEKİ ROLÜ

 

 

 

 

 

 

Prof.Dr. Timur DEMİRBAŞ[1]

© www.kriminoloji.com 2002

 

 

 

                                    1.              Cezalandırma Yerine Tekrar İyileştirme:

        18’inci yüzyılın ortasında ortaya çıkan Klasik okula göre, suçluluk failin, serbest iradesi ile donatılmış görülen akılcı mülahazalardan doğardı. Bu yüzden klasik okul, suçluluğa tepki olarak kusura yönelen cezayı savunmuştu. Buna karşılık, 19’uncu yüzyılın sonlarında kriminolojinin pozitif yönü, suça sebebiyet verilmesinin suçlunun bedeni, fiziki ve sosyal işaretleri ile belirlendiği görüşünü temsil etti; buna göre; “serbest irade yoktur; onun tedaviye ihtiyacı vardır; bu şekilde, o bir daha suç işlemez”. Klasik ve pozitif okulların fikirleri, 20’inci yüzyılın ceza ve infaz kanunlarında yer buldular. İkinci Dünya Savaşından sonra gelişen kriminolojinin modern okulu, suçun nedenini insanlar arası çatışmalara göre daha az kişilik rahatsızlıklarında görür. Suçluluk, fail, mağdur ve toplumun katıldığı sosyal usuller içinde oluşur. O, toplumsal ve insanlar arası öğrenme ve hareketler arası usullerle kontrol edilmek zorundadır; aile, okul, komşuluk, meslek ve boş zaman grupları gibi sosyal gruplar, ceza adalet sistemi gibi aynı şekilde birlikte etkilerler[2].

        Koğuş sistemine dayanan cezaevlerimiz de, koğuş, 16 ila 100 kişinin 24 saat yaşamı birlikte paylaştıkları yerlere denilir; buraların, koğuş ağalığından meydancılığa kadar yazılı olmayan kurallar vardır[3]. Koğuş esasına dayanan Türk cezaevi sisteminde, “koridorlar idareye, yaşam yerleri mahpuslara ait olduğundan dolayı, olaylar gelişmeden önce idare haberdar olup önleyici tedbirler alamadığı gibi, çıkan olayları bastırmak için çok büyük olayları göze almak” gerekmektedir[4]. Bu bakımdan, cezaevlerindeki güvenlik ve yeniden sosyalleştirme sorunlarının temelinde çağdışı kalmış cezaevi mimarisine dayanan infaz sistemi bulunmaktadır. Gerçektende, koğuş sistemi esasına dayanan ceza ve tutukevlerinde güvenlik ve sosyalleştirme sağlanamamaktadır. Çoğu zaman yatacak yer problemi olan bu koğuşlarda, bırakınız sosyalleşmeyi, idarenin buralarda sayım yapabilmesi bile mümkün olmamaktaydı.

        Yeniden sosyalleştirme (tretman)’de başarıya ulaşılabilmesi, öncelikle cezaevinin çağdaş fiziki koşullara kavuşmasına, uzman personele ve iyi yöneticilere bağlıdır. Bizim cezaevlerinde bu koşulların olmaması ve aşırı yığılma sebebiyle, hükümlülerin ıslah edilmeden tahliyeleri ile sonuçlanmaktadır. Nitekim, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencileri tarafından 1996 yılında Buca Cezaevinde 31’i kadın, 543 kişi ile yüz yüze yapılan ankete göre; cezaevlerindekilerin % 53’ü iyi bir infaz rejiminin uygulanmadığı ve dolayısıyla infazın uslandırıcı olmadığı, yani tretmanın sağlanamadığını, buna karşılık % 23’ü (bu oran kadınlarda yaklaşık % 30’dur) uygulanmakta olan infazın korkutucu ve uslandırıcı olduğunu söylemişlerdir.

                                    2.              Cezaevi Psikolojisi:

        Cezanın infazında hükümlüye, onun suçlu davranışının bir yandan toplum tarafından kabul edilemeyeceği, diğer yandan onun kendini değersiz insan kabul etmemesi, bilakis gelecekte sosyal uyumlu davranışa yetenekli ve hazır kabul etmemesi, bilakis gelecekte sosyal uyumlu davranışa yetenekli ve hazır olabileceği, açıklanmak zorundadır. Bu yüzden o sosyal uyumlu davranışa cesaretlendirilmeli ve elverişli yapılmalıdır. Onun sosyal yapısı iyileştirilmeli;kendine değer duygusu kuvvetlendirilmeli ve onun rol yapısı ve temeli genişletilmelidir. O sadece sosyal uyumlu davranış sitili içine değil, bilakis sosyal uyumlu zihniyetlere ve rollere de alıştırılmak zorundadır[5].

        Hapislik bir yandan her bir mahpusun ruhi özelliğine göre ve diğer yandan hapisliğin dış durumlarına göre çok çeşitli etki yaptığından, genel geçer hapislik psikolojisi yoktur; böylece tek tek tipik etkiler kaydedilir[6].

        Cezanın çekilmesinin ilk zamanlarında tek kişilik infaz usulünün heyecanlarına göre, çok yönden olumlu etkisi kabul edilmektedir: O iç toplanmaya izin verdi ve kendi kusurunu tanımaya teşvik etti. Uzun süre devamda (üç ayın üzerinde), genellikle güdülerin (harekete göre, anlamlı ilişkilerin değişmesine göre) müşterek insani ilişkiler içinde tatmin edilmemesinde (yani sırf cinsel ilişki değil) mevcut olan, genellikle yaşamın devamı da tabiata aykırılık baş gösterir.Onda zamanla ruhi yaşamın içe dönmesi başlar: Hatırlatma faaliyeti artar, aynı şekilde bazen, kendi gözlemi ve ürettiği fanteziler vasıtasıyla sanatsal ifade şekilleri dışa yansır[7].

        Müşterek hapisliğin etkilerinden ikisi özellikle zararlıdır: Müşterek bilincin meydana gelmesi; yeni gelen hemen müşterek hükümlü dairesine ait hisseder ve bütün şekilleri içinde homoseksüel ilişkilerin gelişimi, bu sadece erkek cezaevlerinde değil, daha sık olarak kadınlarda gerçekleşir. İki etkide karşılıklı destekleyerek, onların seviyesi grubun derininde duran ahlâk vasıtasıyla belirlenen bir antisosyal yığın ahlâkının oluşumu içinde teşvik edilir. Buranın iğrençliklerinden kendini geri çekmeyi dener; fakat hemen düşmanlıklar, sokulmalar ve entrikalar arasında kendini bulur; zamanla kendini özgürlerin topluma ve onların temsilcisi olan polis, mahkeme ve cezaevi idaresine müşterek muhalefet içerisinde bulunur. Geceyi tek başına geçirme ve günün çalışma ve boş zaman meşgaleleriyle doldurulması vasıtasıyla bu etkiler gerçi sınırlandırılabilir, fakat tamamen önlenemezler[8].

        Hükümlülerin büyük bir kısmı psikopatlardan oluştuğundan, hapisliğin hastalık sınırlarından duran görünüşleri tamamlaması da nadir değildir. Özellikle meslek suçlarında, revire gönderilmiş olmak ve öylece çalışma mecburiyetinden kaçmak veya iyi firar imkanlarına sahip olmak için kesme suretiyle yaralamalar, yangına sebebiyet vermeler veya her türlü şeyi yutma şeklinde kendilerine ağır zarar vermeler görülür. Genellikle geçici olan hapislik psikozlarına, kudurma ve benzeri nöbetlerde yükselebilen bir heyecan durumu, “cezaevi cinneti”de dahildir; fakat bu, genellikle birkaç saat sonra kaybolur ve kapatılmış insanların monoton çevresi vasıtasıyla “dikenli tel hastalığı” (gemilerdeki çelik levha hastalığına kıyasen)oluşur ve karşılıklı güvensizliklere, yükselen tahrik edilebilirlik içinde ve ara sıra isyana sebebiyet verir. Optik aldatmalar vasıtasıyla korku durumları ve paranoyak mizaçlar da, psikopatik hapislik reaksiyonları olarak ortaya çıkarlar.

        Hapislerin tepkileri tahliyeden önce bir özellik oluşturur; genellikle, çoğu kez güvensizlik veya hatta korku durumları ile bağlantılı bir istisnai durum gelir, çünkü tahliye edilecek kişi, uzun hapislik dolayısıyla yabancı olduğu bir çevreyle şimdi karşılaşacağının ani bilincinde olur[9].

        Çağdaş infaz rejimi konusunda olumlu gelişmelere rağmen, infaz kurumlarında disiplinin egemen olması ve hükümlülere uygulanan kısıtlamalar, cezaevinde monoton yaşamın neden olduğu can sıkıntısı, yalnızlık, cezaevi görevlileri ve diğer mahkumlarca uygulanan şiddet, ciddi psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Kaldı ki, mahkumun kendisini toplum dışına itilmiş hissetmesi de ruhi bunalımların nedenlerindendir. Cezaevinin mahkum üzerinde doğurduğu diğer bir psikolojik sorun ise, cinsel yaşamın bulunmamasıdır; bu yüzden homoseksüel ilişkiler ve ırza geçmeler cezaevlerinde yaygınlaşmaktadır[10].

                                    3.              Cezaevi Alt Kültürü:

        Cezaevi alt kültürü, sosyolojik genel alt kültür kavramı ne anlama geliyorsa, genel olarak onunla aynıdır[11].

        Clemmers, az ve kuvvetli cezaevileşme koşullarını şu şekilde sıralar:

        Az cezaevileşme kosulları:

1)    Kısa ceza ve onunla bağlantılı cezaevi alt kültürünün kısa etkisi,

2)    Eski olumlu sosyal ilişkiler temelinde sağlam bir kişilik,

3)    Hükümlülük esnasında olumlu sosyal ilişkilerin ayakta tutması,

4)    İlkel cezaevi gruplarına dahil olmama,

5)    Hükümlülerin kurallarının ve tavırlarının gözü kapalı alınışının reddi,

6)    Anormal seksüel uygulama ve aşırı oyunlardan uzak durup, ciddi çalışma ve boş zamanlar davranışlarına dahil olmak.

        Cezaevileşmenin kuvvetli derecesine götüren koşullar:

1)    Uzun bir ceza ve onunla bağlantılı olarak cezaevi alt kültürünün uzun etkisi,

2)    Sağlam olmayan kişilik, onun zayıflığı cezanın başındaki kusurlu zayıf ilişkilere dayanır.

3)    Kurum dışındaki kişiler ile olumlu pozitif ilişkileri sürdürmede bir eksiklik,

4)    Cezaevindeki ilkel bir gruba uyumda yetenek ve hazır olma,

5)    Mahkum ve ilkel grupların gelenek ve anlayışlarını gözü kapalı kabul etme,

6)    Benzer yön arayışında diğer kişilerle olumlu ilişki,

7)    Anormal seksüel uygulamalara, oyunlara, aynı şekilde zaman geçiren şans oyunlarına hazır olma[12].

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DİPNOTLAR:



[1] Bu yazı Sayın Prof.Dr. Timur Demirbaş’ın Seçkin Yayıncılık’tan çıkan “Kriminoloji” kitabından tanıtım amacıyla alınmıştır. (Prof.Dr. Timur Demirbaş, Seçkin Yayıncılık, Kriminoloji, Ankara, 2001, 1.Baskı, s.320 vd.) Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden, yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç bilimine) katkıda bulunmak ve topluma faydalı olmaktır. Daha detaylı bilgi için ilgili kitaba başvurmanızı özellikle tavsiye ederiz. www.seckin.com.tr

[2] Schneider, Einführung, s.338

[3] Mahmutoğulları Haluk, Amatör Suçlu, Profesyonel Suçlu, in: Türkiye’nin İnfaz Rejimi, Sorunlar ve Çözümler, Ankara, 1997, s.97

[4] Türker, s.655

[5] Schneider, Einführung, s.349

[6] Seelig, s.367

[7] Seeling, s.368

[8] Seelig, s.368 vd.

[9] Seelig, s.370

[10] Dönmezer, Kriminoloji, s.194

[11] Kaufmann, III, s.13

[12] Kaufmann, III, s.83

 

 

 

NOT: Sayın Prof.Dr. Timur Demirbaş’a ait Kriminoloji kitabı SEÇKİN Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. tarafından kaynak olarak sağlanmıştır. Kaynak katkılarından dolayı yayınevine çok teşekkür ederiz.

 

 

 

© www.kriminoloji.com 2002

Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya turkhukuk.net, turkhukuk.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.

 

 

Ana sayfa