www.kriminoloji.com
BİR KİŞİLİK ÖZELLİĞİ
OLARAK YILMAZLIK (RESİLİENCY)
Doç.Dr. Selahattin Öğülmüş
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim
Üyesi.
Uzun süreli yoksulluk çekmiş, ihmal ve istismara uğramış, şiddete maruz
kalmış, anne-babasından ya da bakımını üstlenen bir yetişkinden uzun süre ayrı
kalmış, ciddi bir kaza geçirmiş, yakınlarının ölümüne tanık olmuş ya da okulda
sürekli başarısızlık riskiyle karşı karşıya gelmiş çocuklar vardır. Bu
çocukların yakın çevresinde çeşitli suçlara karışmış, uyuşturucu madde
bağımlısı ya da her gün alkollü içki içen gençler ya da yetişkinler de
bulunabilir. Risk altındaki bu çocuklar arasında antisosyal
davranışlar sergileyenlerin ya da suç sayılan eylemlere karışanların oranının,
normal nüfusa oranla yüksek olduğu belirtilmektedir (Henderson
ve Milstein, 1996). Ancak bu risk faktörlerine rağmen
bu çocuklar arasında hiçbir antisosyal davranış
sergilemeksizin normal yaşamlarını sürdürebilenlerin sayısının da
azımsanmayacak kadar çok olduğu, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren sosyal
bilimcilerin dikkatini çekmiştir. Başka bir deyişle, bazı çocuklar ve gençler
yukarıda betimlenen çevresel ve her türlü olumsuzluğa rağmen “ayakta
kalabilmekte” ve çevreyle etkileşimlerini başarılı bir biçimde sürdürebilmektedirler.
Bu tür kişilerin stres yaratan olaylar karşısında genellikle yılgınlığa
düşmedikleri, aksine kendilerini çabucak toparladıkları, hatta sıkıntılardan ve
olumsuz çevresel koşullardan her defasında daha da güçlenerek sıyrıldıkları
belirtilmektedir (Henderson ve Milstein,
1996). Bu kişiler için İngilizce literatürde “resilient”
(çabuk iyileşen, kendini çabuk toparlayan, güçlükleri yenme yeteneği olan kişi)
terimi, bir kişilik özelliği olarak da “resilience”
(çabuk iyileşme gücü, zorlukları yenme gücü) terimi kullanılmaktadır. Bu
makalede “resilience” terimine karşılık “yılmazlık”,
bu niteliğe sahip kişileri belirten “resilient”
karşılığında da “yılmaz” terimi kullanılacaktır.
Yılmaz ne anlama gelmektedir? Yılmaz bir kişinin özellikleri nelerdir? Bir
bireyin yılmaz bir kişi olabilmesi için neler yapılabilir? Aşağıda bu sorulara
cevap aranmaktadır.
Goertzel
ve Goertzel tarafından 1962’de yapılan bir
araştırmada, 20. Yüzyılda dünyayı etkileyen 400 kadın ve erkeğin çocukluk
dönemleri incelenmiştir. Bu kişilerin seçilmelerinin nedeni, çocukluk
dönemlerinde oldukça ciddi sayılabilecek sorunlarla dolu çevrelerde büyümüş
olmalarıdır. Başarıyı olumsuz yönde etkileyeceği düşünülen çok ciddi kişisel ve
çevresel faktörlere rağmen, bu kişilerin topluma önemli katkılarda bulundukları
saptanmıştır (Rees, 2000).
Yılmazlıkla ilgili en kapsamlı araştırmalardan biri, Werner tarafından yapılmıştır. 1955’de başlayan ve Kauai’de 698 bebeğin incelendiği bu araştırma yaklaşık 40
yıl sürmüştür (Jew, Green
ve Kroger, 1999). Başlangıçta düşük okul başarısı,
okulu bırakma ve uyuşturucu madde kullanma açısından bu çocukların yüksek risk
altında oldukları düşünülmüştür. Bu kişiler 30’lu yaşlara gelinceye kadar bu
araştırma sürdürülmüştür. Bu çocukların yaklaşık yarısı yoksulluk içinde
büyümüş, 1/6’sında zihinsel engelli tanısı konmuş, 2/3’ünde yaşamlarının ilk on
yılında ciddi biçimde öğrenme güçlüğü görülmüştür (Gelman,
1991). Bununla birlikte araştırmacılar, bu çocukların yaklaşık üçte birinin
oldukça normal birer genç yetişkin olduklarını saptamışlardır. Bu çocuklara
“yılmaz” çocuklar denmiştir. Araştırmacılar bu çocukları diğerlerinden farklı
kılan faktörleri belirlemek için bu çocukların bireysel özelliklerini, aile
yapılarını ve dış çevreyi incelemişlerdir. Sonuçta bu çocukların diğer
akranlarına göre daha özerk, bağımsız, empatik, görev
yönelimli ve meraklı oldukları, akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurdukları ve
daha iyi sorun çözme becerilerine sahip oldukları bulunmuştur. Yaş, sosyal
destek, denetim odağı, yeterlilik, öz saygı, mizaç, sosyal olgunluk, başarı
gereksinimi ve başa çıkma becerilerinin yanı sıra, aile ve toplumla ilişkili
bazı değişkenlerin de yılmazlıkla ilişkili faktörler arasında yer aldığı öne
sürülmüştür (Jew, Green ve Kroger, 1999).
1990’lı yıllarda yılmazlık konusunda yapılan araştırmaların sayısında
hızlı bir artış gözlenmektedir. Kuşkusuz bu araştırmalarda yılmazlığın
birbirinden farklı tanımlarına rastlanmaktadır. Henderson
ve Milstein’e göre (1996) yılmazlık terimi davranış
bilimciler tarafından üç tür olguyu betimlemek için kullanılmaktadır:
1-
Uzun
süreli yoksulluk ya da ana-babanın uyuşturucu kullanması gibi “yüksek risk”
taşıyan ortamlarda yaşayan çocuklar arasında gelişimsel açıdan gözlenen olumlu
sonuçları ifade etmek,
2-
Uzun
süreli stres yaratan koşullar altında bile (örneğin ana-babanın ayrılması
olayında olduğu gibi) bir çocuğun yeterliliklerini sürdürebildiğini belirtmek,
3-
Herhangi
bir nedenle yaşanan bir travmanın olumsuz etkilerinden çabucak sıyrılma,
travmayı kısa sürede atlatma, özellikle iç savaşlarda ve toplama kamplarında
yaşanan dehşetten sonra bu olayların etkilerini atlatarak kısa sürede iyileşme.
Davranış bilimciler her üç koşulda da yılmaz bireylerin etnik, coğrafi
ya da sosyal sınıf farklılıklarını aşan ortak bazı eğilimlere sahip olduklarını,
bu kişilerin aileden ve toplumdan kaynaklanan uzun süreli bir destek
gördüklerini fark etmişlerdir. Örneğin daha önce değinilen boylamsal Kauai araştırmasında yoksulluk, doğum stresi, ebeveyn
psikopatolojisi ve işlevsel olmayan aile gibi birden fazla olumsuzluğun
üstesinden başarıyla gelen çocuklar için öğretmenlerin ve okulun en sık
karşılaşılan koruyucu faktörler olduğu bulunmuştur. Bu araştırmada yılmaz
gençlerin ilkokuldan üniversiteye kadar hemen hemen
her öğretim düzeyinde kendilerine olumlu bir rol modeli olan iyi bir öğretmenle
etkileşimde bulundukları saptanmıştır. Toplama kamplarında hayatta kalabilen
çocuklar arasında da, bu çocukların bakımını üstlenen ve onlara yakınlık
gösteren, şefkatle davranan özel bir öğretmenin bu çocukların yaşamında gizil
bir etkisinin olduğu belirtilmektedir (Henderson ve Milstein, 1996).
Yılmaz çocuklarla yürütülen pek çok boylamsal incelemede, bu çocukların
hangi düzeyde olursa olsun (anaokulu, ilkokul ya da lise) okulu sevdikleri;
okulu adeta işlevsel olmayan bir aileden kaçıp sığınabildikleri “ikinci bir ev”
olarak gördükleri bulunmuştur. Kent merkezlerindeki başarılı çok sayıda okul
da, öğrencilere çokça övgü içeren etkili geribildirimler vererek yüksek
akademik standartları korumak, öğrencilerine güven ve sorumluluk pozisyonları
sunmak eğilimindedir. Bu tür kuramsal desteklerin, özellikle boşanmak üzere
olan ailelerin çocukları için gizil bir koruyucu faktör olduğu öne
sürülmektedir (Henderson ve Milstein,
1996).
Yılmazlık Kavramının Ortaya Çıkışı ve Tanımı
Psikiyatri, psikoloji ve sosyoloji alanlarında ortaya çıkan yılmazlık
paradigması, çocukların ve yetişkinlerin stresten, travmadan ve risklerden
nasıl kurtuldukları araştırmacılara yeni ve değişik bir bakış açısı
sunmaktadır. Bu alanlarda yapılan çok sayıda araştırma, stres ve risk altındaki
çocukların kaçınılmaz olarak psikopatoloji geliştirecekleri ya da yoksulluk,
istismar, okul başarısızlığı ve şiddet içeren bir kısır döngü geliştirmeye
mahkum oldukları şeklindeki bilgi birikimine adeta bir meydan okuyuştur (Henderson ve Milstein, 1996).
İnsanların olumsuz yaşam koşullarının neden olduğu tatsız
deneyimlerinden sıyrılabileceklerine ve bu zorlukların üstesinden geldikçe daha
da güçleneceklerine ilişkin yılmazlık fikri, bu alanlarda yapılan
araştırmalardan ortaya çıkmıştır. Ancak yılmazlık olgusu üzerine odaklaşarak bu
olguyu anlama ve gelişimini hızlandırma hareketinde sadece sosyal bilimciler
değil, okulda çalışan ve eğitim gören herkes için okulların yılmazlığı artıran
kurumlar olması gerektiğini fark etmeye başlayan eğitimciler de önemli bir rol
oynamıştır. Gerçekten de aile dışında başka hiçbir kurum, okullar kadar
çocuklarda ve gençlerde yılmazlığı
geliştirecek koşulları ve çevreyi sağlayamaz.
Yılmazlık konusunda yapılan araştırmalar, insan gelişimiyle ilişkili
görüşleri etkileyen patoloji odaklı modele de katkıda bulunan “risk”
konusundaki araştırmalardan farklıdır. Risk faktörlerinin etkisini azaltmaya
yönelik müdahaleler küçük çocukların ve gençlerin yaşamındaki olumsuz stresleri
hedef alır. Yılmazlıkla ilgili müdahaleler ise başa çıkma stratejilerini ve
koruyucu çevresel faktörleri üzerinde durur. Bu araştırmacılar insanın kendi
güçlerini ve olanaklarını vurgularlar; sıkıntı yaratacak durumlardan sıyrılma
ve başa çıkma yeteneklerini pekiştirmeye çalışırlar (Kaplan ve Turner, 1996). Risk araştırmaları genellikle ilaç
istismarı, okul başarısızlığı ve suça karışma gibi halihazırda problemleri olan
bireyler üzerinde odaklaşır. Bu tür sorunları olan kişiler tespit edildikten
sonra, araştırmacılar bunların öz geçmişlerini ve şu anda içinde bulundukları
çevresel koşulları inceleyerek bunlar arasında korelasyonlar bulurlar. Risk
faktörlerini ifade eden bu korelasyonlar ailede uyuşturucu bağımlılığı,
yoksulluk, ihmal, olumsuz okul iklimi, toplumda organizasyon bozukluğu ve
bireyin temel gereksinimlerinin karşılanmaması gibi değişkenleri içerir.
Korelasyonlara dayalı risk araştırmalarının önemli bir sınırlılığı, değişkenler
arasındaki neden-sonuç ilişkilerini göstermemesidir. Örneğin uyuşturucu
bağımlılığı geliştiren kişilerin ayırt edici özellikleri ve içinde bulundukları
koşullar ya da suç sayılan davranışlara karışmaları, bu kişilerin
problemlerinin nedeni midir yoksa sonuçları mı? Alkolizm mi ailenin dağılmasına
yol açar, yoksa ailenin dağılması mı alkolizme yol açar? Bir çocuğun sosyal
beceri eksikliği mi antisosyal davranışlara neden
olur, yoksa antisosyal eğilimleri olan çocukların mı
başı derde girer?
Bu tür neden-sonuç ilişkisini ortaya çıkaran araştırmalar, gelişimsel
ve boylamsal araştırmalardır. Boylamsal araştırmalarda davranış bozukluklarının
gelişimini daha iyi anlamak için çocuklar ve bazen de yetişkinler, gelişim
süreci içerisinde farklı dönemlerde değerlendirilirler. Yapılan bu tür
boylamsal araştırmalarda oldukça tutarlı ve şaşırtıcı bulgular elde edilmiştir.
Örneğin yüksek risk altındaki çocukların bir bölümü çeşitli sorunlar
geliştirmişler ise de (normal populasyondakinden daha
fazla bir yüzde), bu çocukların azımsanmayacak bir bölümü sağlıklı ve kendi
ayakları üzerinde durabilen birer yetişkin olmuşlardır (Henderson
ve Milstein, 1996).
Geriye dönük araştırmaların aksine boylamsal araştırmalar, çok ciddi
risk faktörlerine maruz kalmış çocuklar arasında bile sağlıklı ve kendi
ayakları üzerinde durabilen yetişkinler olduğunu göstermiştir. Kısacası,
boylamsal araştırmalar risk araştırmalarının bıraktığı yanlış izlenimi
düzeltmiştir. “Yüksek risk” altında olduğu belirlenen çocukların birçoğu,
eğitimcilerin bekledikleri ciddi sorunları geliştirmemiştir. Bu çocuklar
“yüksel risk” altında olmalarına rağmen “yılmaz” kişilerdir. O halde
araştırmacılar bakış açılarını gözden geçirmeli, en olumsuz koşullarda bile
çocukları normal bir yetişkin olarak gelişme yönünde güdüleyen
“kendi kendini düzeltici eğilimlerin varlığını” artık fark etmelidirler.
Literatürde kullanılan pek çok tanım birbirine benzese de, evrensel
olarak kabul edilmiş bir yılmazlık tanımı yoktur. Bazı araştırmacılar,
yılmazlığı “hayatın akışını bozan (disruptive),
stresli ve zorlayıcı yaşam olaylarıyla mücadele ederken bireyin ek korunma ve
başa çıkma becerileri kazandığı bir başa çıkma süreci” olarak tanımlamışlardır
(Richardson ve arkadaşları, 1990’dan aktaran: Henderson ve Milstein, 1996).
Başka bazı yazarlar da yılmazlığı “kendi kendini düzeltme (self-righting) ve gelişme süreci” (Higgins,
1994’den aktaran: Henderson ve Milstein,
1996) ya da “tekrar toparlanma, zorluklara dayanma ve kendi kendini iyileştirme
kapasitesi” (Wolins, 1993’den aktaran: Henderson ve Milstein, 1996)
şeklinde tanımlayarak aynı noktayı vurgulamışlardır. Adı geçen araştırmacılar
daha önce başka araştırmacılar tarafından kullanılan dokunulmazlık (invulnerable), yenilmezlik (invincible),
dayanıklılık (hardy) terimlerinin yerine “yılmazlık”
terimini kullandıklarını, çünkü “yılmaz kişilerin” ağrıyı da, mücadeleyi de, bu
sürecin içerdiği acıyı da bildiklerini belirtmişlerdir. Rirkin
ve Hoopman (1991) ise yılmalığı şu şekilde
tanımlamıştır: Yılmazlık, “geriye sıçrama (spring back), geri sekme (rebound),
sıkıntı karşısında başarılı bir biçimde uyum sağlama kapasitesi ve ciddi bir
strese ya da sadece günümüz dünyasında var olan strese rağmen sosyal, akademik
ve mesleki yeterlilik geliştirme kapasitesidir” (Aktaran: Henderson
ve Milstein, 1996). Bu tanıma göre ister genç isterse
yaşlı olsun, aslında herkesin yılmazlık geliştirebileceğini ifade etmektedir.
Yılmazlık, kişiden kişiye değişen ve zaman içinde artan ya da azalan
bir karakteristiktir. Buna karşın koruyucu faktörler, stresli durumların ya da
koşulların olumsuz etkilerini azaltan, kişinin kendisiyle ya da çevreyle ilgili
karakteristiklerdir. İçsel ve dışsal koruyucu faktörler aşağıda verilmiştir (Henderson ve Milstein, 1996).
İÇSEL VE ÇEVRESEL KORUYUCU FAKTÖRLER
Koruyucu İçsel Faktörler: Yılmazlığı kolaylaştıran
bireysel özellikler
1.
Kendini
başkalarına hizmet etmeye ya da bir amaca verir.
2.
İsabetli
karar verme, atılganlık, içtepi kontrolü ve problem çözme de dahil, yaşam
becerilerini kullanır.
3.
Sokulganlık,
arkadaş olma yeteneği, olumlu ilişkiler oluşturma yeteneği.
4.
Mizah
duygusu
5.
İçsel
denetim odağı
6.
Özerklik,
bağımsızlık
7.
Kişisel
geleceğe ilişkin olumlu görüş
8.
Esneklik
9.
Öğrenme
ve öğrendiğini aktarma kapasitesi
10. Kendi kendini güdüleme
11. “Bir şeyde iyi” olma, kişisel yetkinlik
12. Öz değer ve öz güven dıuygusu
Koruyucu
Çevresel Faktörler: Yılmazlığı artıran ailelerin, okulların, toplumun ve
akranların özellikleri
1.
Yakın
bağlar kurulmasını teşvik eder.
2.
Eğitime
değer verir ve teşvik eder.
3.
Oldukça
sıcak ve eleştiri düzeyi düşük bir etkileşim stili kullanır.
4.
Açık
seçik sınırlar (kurallar, normlar, yasalar) oluşturur ve bunları uygular
5.
Bakım
sağlayan pek çok kişiyle destekleyici ilişkileri cesaretlendirir.
6.
Sorumlulukların
paylaşılmasını, başkalarına hizmeti ve “gerekli yardımseverliği” harekete
geçirir.
7.
Barınma,
iş bulma, sağlık bakımı ve dinlenme gibi temel gereksinimleri karşılamak için
kaynaklara ulaşmayı sağlar.
8.
Başarı
için oldukça yüksek ama ulaşılabilir beklentiler ifade eder.
9.
Amaç
belirlemeyi ve ustalaşmayı teşvik eder.
10. Olumlu sosyal değerlerin (örneğin
özgecilik gibi) gelişmesini ve yaşam becerilerini (örneğin işbirliği gibi)
teşvik eder.
11. Liderlik, karar verme ve anlamlı katılım
için daha başka fırsatlar sağlar.
12. Her bireyin kendine özgü yeteneklerini
takdir eder.
Richardson
ve arkadaşları (Aktaran: Henderson ve Milstein, 1996) tarafından öne sürülen yılmazlık modeline
göre yaşamının herhangi bir döneminde herhangi bir sıkıntıyla karşılaşan bir
birey, aynı zamanda o sıkıntıyı hafifleten, koruyucu bazı çevresel faktörlerle
de karşılaşır. Yeterli “korunma” sağlanırsa, yaşamında önemli bir kesinti
yaşamaksızın birey bu sıkıntılı duruma uyum sağlar. Sıkıntılı bir durumun
üstesinden geldiği bu süreç içerisinde birey duygusal açıdan güçlendiği ve
sağlıklı bir başa çıkma mekanizması geliştirdiği için, birey artık kendini daha
rahat hissettiği bir bölgededir ya da dengeyi (homeostasis)
korur ve böylece daha üst düzeyde yılmazlığa doğru ilerler. Yeterince
korunamadığı takdirde birey psikolojik bir aksaklık ya da kesinti yaşar, ama
sonuçta yenide bütünlük kazanır (reintegrate).
Yeniden bütünleşme ya da kişisel bütünlüğün yeniden sağlanma biçimini mevcut kişisel
ve çevresel koruyucu faktörler belirler. Modele göre bu yeniden bütünleşme dört
farklı türde olabilir: Birey, alkol ve uyuşturucu maddeler kullanma ya da
intihara teşebbüs etme gibi işlevsel olmayan (dysfunction)
özellikler edinebilir ya da benlik değerinde azalma ve bu olaylara sağlıklı bir
şekilde başa çıkma kapasitesinde noksanlık şeklinde ortaya çıkan uyum
bozukluğuna (maladaptation) ilişkin özellikler
edinebilir. Yeniden bütünleşme, kuşkusuz bireyin kendini rahat hissettiği
bölgeye geri dönmesiyle de ya da yılmazlık özelliğinin artmasıyla da
sonuçlanabilir.
Yılmaz Bir Kişinin Profili
Yılmaz çocuklar ve yetişkinler önemli ölçüde birbirine benzemektedir.
Örneğin yılmaz çocuklar “sosyal olarak yeterli, problem çözme, eleştirel
düşünme ve inisiyatif alma gibi yaşam becerilerine sahip” çocuklar olarak
betimlenmektedir. Bu çocukların belli amaçları, özel ilgileri, okulda ve
yaşamda başarılı olma güdüsü vardır. Kişisel geleceklerine ilişkin olumlu bir
öngörüye sahiptirler. Yılmaz yetişkinler de hemen hemen
aynı özelliklere sahiptir. Bu kişiler sorun çözme konusunda becerileri olan,
kendini geliştirmeye güdülenmiş kişilerdir. Toplumsal değişme sürecine aktif
olarak katılırlar, kendilerini genellikle inançlı ya da dindar bir kişi olarak
nitelendirirler. Yaşadıkları stresi, travmayı ve trajediyi yorumlama ve
bunlardan yararlanma yeteneği gösterirler. Bununla birlikte bu kişiler
çocukluklarında, böyle bir özelliğe sahip olduklarının ne kendileri ne de
çevrelerindeki başka kişiler tarafından fark edilmediğini belirtmişlerdir.
Yılmaz çocukların ve yetişkinlerin ortak bazı özelliklere sahip
oldukları vurgulanmıştır. Yüksek zeka düzeyi, suçlu akranlarla yakınlık
kurmama, ergen suçluluğundan uzak durma gibi özellikler bunlar arasında
sayılabilir.
Literatürde yılmaz çocukların dört önemli özelliğine işaret
edilmektedir (Krovetz, 1999):
1.
Sosyal yetkinlik: Başkalarında
olumlu tepkiler oluşturma, böylece de hem yetişkinlerle hem de akranlarıyla
olumlu ilişkiler kurma yeteneği
2.
Sorun çözme becerileri: Başkalarından yardım isteme ve olayları kendi kontrolü
altında planlama becerisi.
3.
Özerklik: Kişinin
kendi kimliğine sahip olduğu duygusu, bağımsız davranma ve bir kişinin çevresi
üzerinde kontrol kurmaya çalışma yeteneği.
4.
Amaçlara sahip olma ve gelecek duygusu: Birtakım amaçlara, eğitimsel beklentilere, umuda ve
parlak bir geleceğe sahip olma duygusu.
Cristiansen ve Cristiansen de (1997) yılmaz çocukların özelliklerini dört
grupta toplamıştır:
1)
Yılmaz
çocuklar, sorunlara proaktif bir biçimde yaklaşma
eğilimindedirler. Sorun çözme stratejileri bu çocukları güçlü bir benlik
duygusu sürdürmelerini ve yaşamlarındaki değişkenlerle etkileşirken olumlu
değişikliklere yol açmalarını mümkün kılmaktadır. Bu da daha sonra benlik
saygılarını ve öz-yeterliliklerini artıran olumlu bir geribildirime
dönüşmektedir.
2)
Yılmaz
çocuklar genellikle iyi tabiatlı, başkalarının olumlu dikkatini çeken
çocuklardır. Bu çocukların yakınından olmak kolaydır ve bir bakıcı ya da önemli
bir yetişkinle yakın bir bağı vardır. Bu çocukların aynı zamanda iyi bir mizah
duygusu ve başa çıkma becerileri vardır; bulundukları ortam içerisinde etkili
bir biçimde etkileşimde bulunmak için kendi içsel kaynaklarını kullanırlar.
Başkalarının dikkatlerini toplamaları da olumlu geribildirim sağlar ve çocuğun
benlik algısını güçlendirir.
3)
Yılmaz
çocuklar yaşamın zorluklarını kabul edebilmekte ve bunlarla çalışmaktadırlar.
Belli bir amaca doğru çalışmayı sürdürmek için olumsuz durumları kendi
lehlerine kullanırlar.
4)
Yılmaz
çocukların kendi yaşamları üzerinde kontrol duygusu vardır. Yaşamı anlamlı hale
getiren temel bir inanç olan bağlılık ve kendi hayatlarını kontrol
edebilecekleri inancı geliştirirler. Bu kontrol duygusu da daha sonra çocuğun
kendi yaşamında bir düzen ve yapı sürdürmesine izin verir.
Yılmaz çocuklar ve yetişkinler “girişimci, bağımsız, içgörü sahibi, başkaları ile iyi ilişkileri olan, mizah
duygusu gelişmiş, yaratıcı ve ahlaklı” kişilerdir (Parr,
D. ve ark., 1998). Küçük bir çocukta girişimcilik, çocuğun çevreyi keşfe
çıkışında kendini gösterir. Bir yetişkin ise bu özelliğini eyleme geçerek gösterir. Küçük bir çocukta bağımsızlık, çocuğun
bulunması gereken yerden ayrılmasında ya da hoş olmayan durumlardan
uzaklaşmasında kendini belli eder; bir yetişkin ise özerk davranarak, yani
çevresel koşullardan bağımsız hareket ederek bu özelliğini gösterir. Bir çocuk,
bulunduğu ortamda bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ederek içgörüsünü kanıtlar; bir yetişkin ise neyin yanlış olduğuna
ve bunun neden yanlış olduğuna ilişkin daha gelişmiş bir algıya sahiptir. Bir
çocuk başkalarıyla ilişki kurmak istediği zaman usanmaksızın bunu sergiler;
yılmaz bir yetişkinde de başkalarıyla ilişki kurmasına imkan veren bir dizi
karmaşık yetenek sergiler. Yetişkinlerde mizah ve yaratıcılık, kendini olduğu
gibi dışa vurur; çocuk ise bu özelliğini oyunla kanıtlar. Bir çocukta
ahlaklılık, çocuğun doğru ve yanlışla ilgili yargılarında görülür;
yetişkinlerde ise ahlaklılık, özgece ve dürüst davranmak demektir.
Bu özelliklerden birinin bile bir çocuk ya da yetişkini çevresel
zorlukların üstesinden gelmeye sevk edebileceğini, zamanla bu bir tek güçten
başka güçlerin de gelişeceği belirtilmiştir. Ailenin dağılması ya da daha başka
çevresel streslerle karşılaşan bireyler hem olumsuz davranışlarla hem de yılmaz
davranışlarla ikili (dual) tepki göstermektedir.
Genellikle işlevsiz gibi görünen bir davranış (örneğin evden kaçıp uzaklaşmak
gibi) aslında yılmazlık ögeleri (örneğin girişimcilik
ve bağımsızlık gibi) içerebilir. Bu davranışın olumlu ögeleri
içerecek şekilde yeniden çerçevelenmesi, yılmazlık oluşturma sürecini
kolaylaştırabilir. Yazarlar, yılmaz davranışın sık sık
ifade edilmesini ve övülmesini önermişlerdir.
Araştırmacılar yılmazlığın bir dizi kişilik özelliğinden çok bir süreç
olduğunu vurgulamıştır. Bazı kişilerin yılmazlığa katkıda bulunan sosyal
eğilimlere ya da fiziksel çekicilik gibi genetik eğilimlere sahip oldukları öne
sürülmüş olsa da, yılmazlıkla birlikte görülen karakteristiklerin çoğu
öğrenilebilmektedir.
Çocuklarda yılmazlığı artıran kişilik özelliklerinin,
karakteristiklerin ve becerilerin çoğu, bu çocuklar okula başlamadan önce
vardır. Pek çok çocuk, çevresel koşulların ve yaşam deneyimlerinin bir sonucu
olarak yılmaz olur. Ne yapılabileceği konusunda bilinçlenmek adına, okul
personeli kişisel güç ve yılmazlık geliştirmede çocuğa yardım eden bir çevre
yaratacak koruyucu faktörleri kullanabilir.
Çocuklar okul ortamına yılmazlıkla ilgili değişik özellikler ve
karakteristiklerle gelirler. Okul ortamında başarısızlık riski altındaki
çocuklarda genellikle bu özelliklerden ya da karakteristiklerden biri ya da
birden fazlası eksiktir. Eğitimciler bu karakteristikleri doğrudan
etkileyememelerine rağmen, çocuğu kucaklayan, güvende olduğu duygusu veren,
yılmazlığı geliştiren, her bir çocuğun katılımını ve daha etkili bir biçimde
öğrenmesini sağlayan bir sınıf ve okul iklimi yaratabilirler. Koruyucu
faktörler dört grupta toplanabilir.
1-
Özel ilgi ya da hobi
Travma ya da daha başka zor yaşam olaylarına başarıyla meydan okuyan
çocuklar, başkaları tarafından olumlu bir biçimde tanınmalarını sağlayan bir
ilgileri, hobileri ya da bir becerileri olduğunu belirtmişlerdir. Seçilen bu
ilgi alanında çok üstün olmasalar da, bu öğrencilerin dikkat çekmelerini ve
tanınmalarını sağlayan, başarılara yol açan odaklandıkları bir nokta vardır.
Olumlu geribildirim ve sorumluluk duygusu, kendine saygı ve kişisel değerlerini
geliştirmelerini ve sürdürmelerini sağlar; bu da sonuçta yılmazlığı artırır.
Okullar çocukların özel ilgileri ve hobiler geliştirmelerine çeşitli
stratejiler kullanarak yardım edebilir. Örneğin okula dayalı ders dışı
etkinlikler, çocukların sanatlara, sporlara ve çocukların kişisel ilgi
geliştirebilecekleri potansiyel boş zaman etkinliklerine katılmasını
sağlayabilir. Özenle seçilmiş toplantılar, çocuklarda bir hobi ya da etkinliğe
ilgi uyandırabilir. Öğretmenler gözlem yapabilirler ve çocukların uğraştıkları
etkinlikleri not edebilirler ve çocuğun o alanda gelişmesi için fırsatlar yaratabilirler. Okul etkinliklerine katılarak
başkalarında tanınma, diğer çocukların farkındalığını
artırabilir ve daha sonra bu çocuklar da benzer bir ilgi geliştirebilirler.
2-
Danışmanlık (Mentor)
Yoksulluk, travma, uyuşturucu madde istismarı ve diğer
yaşamsal olayların sonucu olarak risk altında olan çocuklar için danışman,
kritik bir destek olarak iş görür. Anlamlı bir bağlılığı, bir yetişkinle ya da
bazen başka bir çocukla sıkı bir bağı olan çocuklar, zorluklarla daha üretken
bir biçimde yüzleşme eğilimindedirler ve büyük bir olasılıkla da başarı
deneyimi yaşayacaklardır. Öğretmenler, yöneticiler, danışmanlar ve okul
ortamındaki diğer kişiler, risk altındaki çocuklara destek sağlamak için eşsiz
bir konumdadırlar. Bunun uygulamadaki anlamı, belli bir yetişkin bir çocuğa
özel bir ilgi göstermeli ve bakım sağlayıcı, kolaylaştırıcı bir ilişki geliştirmelidir.
3-
Aile desteği
Çocuğun eğitimine bir ya da birden fazla aile üyesinin
aktif katılımı, koruyucu bir faktör olarak iş görmektedir. Bir yetişkinin
desteği ve teşviki çocuk için bir temek sağlamakta; çocuk, bir yetişkinin
davranışlarını, tutumlarını ve becerilerini model alabilmektedir.
4-
Dönüm noktası sayılabilecek olaylar
Dönüm noktası, risk altındaki çocuklara daha önce
karşılaşmadıkları bir gelişme fırsatı
verebilir. Okul çevresine giriş, bu tür bir dönüm noktası olabilir. Özel ilişkiler,
eşsiz fırsatlar, kazanılan ilgiler ve hobiler yeni bir dünyanın bütün
kapılarını açabilir ve değişim için fırsatlar yaratabilir.
SONUÇ
Yılmaz bireylere atfedilen kişisel ve çevresel özelliklerle, suçluluğu
önlemek ve suçluları yeniden topluma kazandırmak için geliştirilen öneriler
arasında büyük bir benzerlik göze çarpmaktadır. Örneğin yılmaz bireyler
başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilme, duygusal bağlar geliştirme, amaç
belirleme ve amaçlara bağlılık, toplum tarafından da benimsenen geleneksel etkinliklere
katılma gibi bazı özelliklere sahipken, suçlularda bu özelliklerin hemen hemen tam tersi özelliklere rastlanmıştır (Rees, 2000). Bu durumda bireylerin yılmazlığını
geliştirmeyi amaçlayan programların, suçluluğu da azaltması beklenir. Nitekim Pasternak ve Martinez, gözetim
altında tutulan gençlere uygulamak amacıyla, okullarda yılmazlığı artırmaya
yönelik eğitim programlarının ceza ve tutukevlerine de transfer edilebileceğini
öne sürmüşlerdir (Rees, 2000). Yılmazlık modeli esas
alınarak Georgia Cezaevindeki yetişkinlere yönelik olarak da, “Tutuklularda
Liderliği Geliştirme Programı” adı altında bir program geliştirilmiş ve pilot
uygulama gerçekleştirilmiştir. Bu program başkalarını dinleme, başkalarının
kaygılarını ve isteklerini anlama, başkalarına umut aşılama, başkalarını
güdüleme, basiret gösterme (uzak görüşlü olma), bilgiyi dikkatle ve sağduyuyla
kullanma gibi ögeler içermektedir. Temelde bilişsel
stratejilerden yararlanma ve kişiler arası iletişim becerileri geliştirmeye
yönelik olan bu programda edinilen bilgilerin, cezaevinden çıktıktan sonra
tutukluların kendi yaşamlarını düzene koymalarında yardımcı olacağı
umulmaktadır.
KAYNAKÇA:
Christiansen, J. ve . Christiansen, J.L. (1997). “Using Protective Factors to Enhange Resilience
and School Success for at-risk Students”, Intervention in School and Clinic,
33 (2), s. 86.
Gelman, D. (1991). “The Miracle of Resiliency” Newsweek, 117 (26),
s. 44.
Henderson, N. ve Milstein, M.M. (1996). “Reciliency in Schools. Making it Happen for Stutdents
and Educators”, Corwin Pres, Inc., A Sage Publucation Company Thousand Oaks, California.
Jew,
C.L., Green, K.E., Kroger,
J. (1999). “Development
and Validation of a Measure of Resiliency”. Measurement and Evaluation in Counselin and Development, 32(2), s. 75.
Kaplan,
C.P. ve Turner, S. (1996). “Promoting Resilience
Strategies: A Modified Consultation Model”, Social Work in Educational Leadership, 18(3), s. 158.
Krovetz, M.L. (1999). “Fosterin Resiliency”, Thrust for Educational
Leadership, 28(5), s. 28.
Parr,
G.D., Montgomery, M., et al (1998). “Flow Theory as a Model for Enhancing Student Resilience”, Professional School Counseling, 1(5), s. 26.
Rees,
E.F. (2000). “Resiliency
Programming for Adult Offenders in Georgia”, Education and Urban Society, 32(2), s. 256.
NOTLAR:
NOT-1: Bu yazı I. Ulusal Çocuk ve Suç: Nedenler ve Önleme
Çalışmaları Sempozyumu’ndan (29-30 Mart 2001) alınmış olup bu ve
benzeri konularda daha fazla bilgi edinmek için ilgili sempozyumun kitabına başvurmanızı
tavsiye ederiz. Amacımız suç konusunda çıkan kitaplardan, dergilerden,
yazılardan sizleri haberdar etmek; bilgi evrenine ve Türk kriminolojisine (suç
bilimine) katkıda bulunmak, topluma faydalı olmaktır.
NOT-2: Bu yazının yayınlanmasına verdikleri izin ve kriminolojiye
yaptıkları bu katkı dolayısıyla Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı sayın Nevin Özgün’e çok teşekkür ederiz.
Vakfa, www.tcyov.org adresinden ulaşabilirsiniz.
©
www.kriminoloji.com 2002
Sitemize www.kriminoloji.com, hukukcu.net, hukukcu.org veya turkhukuk.net, turkhukuk.org
adreslerinden ulaşabilirsiniz.